Kirisiklik Azaltan Beslenme Onerileri



Vücudumuzun her bir hücresini yeterli derecede besleyebilmek için günlük alınması gereken elli kadar besin öğesi bulunmakta.

Kandaki şeker miktarı yükseldikçe, yaşlanma hızı da artar. Şeker, beyaz un, makarna, patates gibi kan şekerinin hızlı yükselmesine neden olan basit karbonhidratlar yaşlanma sürecini hızlandırıyor. Sağlıklı bir cilt için vücudun iyi kaliteli proteinlere ve doğru yağlara ihtiyacı vardır

Vücudumuzun her bir hücresini yeterli derecede besleyebilmek için günlük alınması gereken elli kadar besin öğesi bulunmaktadır. Özellikle A, C ve E gibi antioksidan vitaminleri ile folik asit yönünden zengin, yağ ve tuz açısından dengeli bir diyetin yaşlanma sürecini geriye aldığı bilinmektedir.

Beslenme ve kırışıklık oluşumu arasında inanılmaz bir bağlantı olduğunu savunan Harvardlı profesör ve eczacı Nicholas Perricone’ye göre şeker, beyaz un, makarna, patates gibi kan şekerinin hızlı yükselmesine neden olan basit karbonhidratlar yaşlanma sürecini de hızlandırmaktadır.

Deri elastikiyetini kaybeder

Özellikle şeker ve şekere dönüşümü daha kolay olan besinler cilt yaşlanmasını sağlayan en büyük düşmanlardır. Kandaki şeker miktarı yükseldikçe, yaşlanma hızı da artar. Yapılan araştırmalara göre, diyabetli kişiler, kan şekeri normal düzeyde olanlardan çok daha erken ve çabuk yaşlanıyorlar. Şeker, vücuttaki insülin miktarını artırmakta bu da yağların depolanmasını hızlandırmaktadır. Uzun yıllar karbonhidratlı ve şekerli besinleri tüketen kişilerde kolajen denilen ve derinin elastikiyetini ve de gerginliğini sağlayan maddeler olumsuz yönde etkilenir. Deri elastikiyetini kaybeder, şeker moleküllerinin kolajene bağlandığı bölgelerde kırışıklar meydana gelir. Kan şekeri yükselince, vücutta serbest radikallerin sayısı artar. Serbest radikaller vücut hücrelerinde ve dokularda hasara neden olurlar. Aynı zamanda yaşla birlikte de vücudumuzdaki serbest radikal miktarında artış yaşanır.

Beslenmenin yaşlanmaya karşı en güçlü silah olduğunu unutmayıp, bize sunulan birbirinden besleyici ve lezzetli besinlerden hiç vakit kaybet-meden tüketmeye başlamalıyız...

Cildinize besinlerle gençlik aşılamak istiyorsanız aşağıdaki tavsiyeler bir göz atın!

* Vücudun iyi kaliteli proteinlere ve doğru yağlara ihtiyacı vardır. Yüksek kaliteli protein tüketmemek, hücrelerin bozulmasına ve vücudun onarma işleminde yetersiz kalmasına yol açtığı için bu nedenle özellikle yüksek kaliteli protein içeren balık/ tavuk/hindi tüketilmelidir. (yağsız kırmızı et yer almıyor önerilerde!)

* Doymuş yağlardan uzak durulmalı (margarin, tereyağı) ve doymamış yağlar (zeytinyağı, kanola, soya, mısırözü) tercih edilmelidir.

* Genç görünmek için yüksek glisemik yüklü karbonhidrat olan sofra şekeri, bal, pekmez, çikolata, mısır, makarna, pilav ve ekmek gibi yiyeceklerden uzak durulmalı onun yerine kan şekerini yavaş yükseltip insülini az uyaran kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir.

* Yeşil ve turuncu renkli sebzeler vücudun A vitamini seviyesini yükseltmekte, böylece cilt hücreleri güçlenip, ten daha canlı ve parlak olmaktadır.

* Somon, beyaz etli balık, kabuklu deniz ürünleri, tavuk, hindi, ıspanak, kuşkonmaz, lahana, sarımsak, brokoli, karnabahar, rezene, yulaf, tüm baklagiller, arpa, esmer buğday, zeytinyağı, yumurta, az yağlı süt, ceviz, fındık, badem, fıstık gibi sert kabuklular ile kiraz, yeşil elma, kavun, vişne, greyfurt, armut, erik, şeftali, avokado ve portakal gibi meyvelerin kırışık önleyici olduğunu belirtilmektedir.

* Soya fasulyesi ve yer elması da içerdiği bitkisel östrojen sayesinde cilde parlaklık vermekte ve cildin gerginliğini sağlamaktadır.

* Omega-3, bir diğer ismiyle ‘alfa linolenik asit’ için yağlı balıklar (somon, ton, uskumru), ceviz, badem, soya filizi, kuru fasulye, soya fasulyesi, nohut, keten tohumu ve yeşil yapraklı sebzeler tercih edilmelidir.

* Besinlerin hücrelere taşınmasını, atıkların da hücrelerden dışarıya çıkışını sağladığı için her gün mutlaka 8-12 bardak su içmelidir.

* Serbest radikallere karşı önemli hücre koruyucu maddeler içerdiği için Yeşil çay tüketimi arttırılmalıdır.

* Yeterli uykuyu almak için 7-8 saat uyunmalıdır.

* Sigara ve alkolden uzak durulmalıdır.

Gebelikte Agrilar



Gebeliğin ileri dönemlerinde, ayaklarda ve bacaklarda kramp sorunu sık yaşanıyor. Uzmanlar ağrılarla nasıl baş edebilebileceğini anlattı...

Gebeliğin ileri dönemlerinde, ayaklarda ve bacaklarda kramp sorunu sık yaşanır. Ağrılarla baş edebilmek için sivri uçlu ayakkabılar giymeyin, bilgisayar başındayken koltuğunuzun yeterince yüksek olmasına özen gösterin

Gebelik sırasında, fiziksel ve muhtemelen duygusal güçlük yaşanıyor. Bunlar, gebelikte bazı hormonların artışı, vücutta gebelik sırasında oluşan doğal değişiklikler ve gebeliğin duygusal etkileri nedeniyle ortaya çıkıyor. Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Numan Bayazıt hamilelikte yaşanan sorunların başında gelen ağrı konusunda şunları söylüyor:

”Kadınlar gebelikleri sırasında; kaburga, sırt, kasıklar, karın, kalça ve bacaklarda ağrı, sızı ve sancıdan şikâyetçi olurlar. Bunlar hormonal etkiler sonucu kan akımının artması, eklem ve bağlarda yumuşama ve gevşeme, ayrıca gelişen bebeğin büyüklüğünün artışı ile vücudun gerilmesi, zorlanması ve vücudun duruş şeklinin değişmesi nedeniyle oluşurlar. Bu ağrı ve sızılar gebelik ilerledikçe ve doğum sonrasında azalır.”


Hormon seviyeleri değişiyor

Erken gebelik haftalarında hormon seviyelerinde değişiklikler, tat ve koku hislerinde yaptığı değişikliklerle, sevdiğiniz gıdalar, içecekler veya parfümlerden hoşlanmama hissi yaratabiliyor. Bu etkiler hamilelikte oldukça olağan kabul ediliyor. İştah kaybı ve düzenli yemekte zorlandığınızda doktorunuza başvurulmasında ise fayda var.

Op. Dr. Bayazıt aşerme konusunda ise şunları söylüyor: “Gebeliğin erken döneminde bilimsel bir temeli olmasa da kendinizi bazı gıdalara veya gıda dışı maddelere daha istekli bulabilirsiniz. Gebelik boyunca aşerme normaldir ve sağlığınızı etkilemedikçe veya pikada (Gebelikte gıda olmayan maddeleri yeme isteği) olduğu gibi yenilmeyecek maddelere karşı olmadıkça kaygılandırmaz.”

Kramplar zorluyor

Gebeliğin ileri dönemlerinde, özellikle geceleri ayaklarda, baldır ve bacaklarda kramp sorunu sık yaşanır Op.Dr. Bayazıt kramplara karşı şu önerilerde bulunuyor: “Kramplardan şikayetçiyseniz sivri uçlu ayakkabılar giymeyiniz ve çok sıcak havalarda aşırı egzersizden kaçınınız. Bununla birlikte dolaşımı artırmak için düzenli, yumuşak egzersizler yapmak, etkilenen bölgeye sıkıca masaj yapmak veya ovalamak, baldır kaslarını germek için özellikle geceleri yatmadan önce ayakları yukarı doğru tutmak ve alçak topuklu ayakkabılar kullanmak rahatlık sağlayabilir veya krampları önleyebilir.”

Ağrıları kontrol etmek için ne yapmalı?

Sırt ağrısını düzeltmek için omurgalar ve sırtı güçlendirici egzersizler yapın.

Ayakta uzun süre kalmayın, -ütü gibi- ayakta yapılacak işlerde yardım isteyin.

Masada veya bilgisayar başında çalışıyorsanız, koltuğunuzun yeterince yüksek olmasına özen gösterin ve ayak taburesiyle bacaklarınızı destekleyin. Düzenli aralıklarla kalkıp dolaşın.

Yürürken, otururken, eğilirken veya bir şey kaldırırken duruşunuzu ayarlayın ve destekleyin. (En iyisi hamilelik sırasında ağır şeyler kaldırmamaktır). Genel olarak sırtınızı düz tutun ve omuzlarınızı düşürmeyin, yere eğilirken dizlerinizi kırarak eğilin. Otururken sırtınızı düz tutan sert bir sandalye tercih edin ve ayak ayak üstüne atar pozisyonda oturmamaya çalışın.

Aşırı kilo alımından kaçının.

Ağırlığınızın yayılmasını sağlayacak düşük tabanlı rahat ayakkabılar tercih edin.

Uyurken rahat bir pozisyon bulmaya çalışın. Yan tarafınıza yatıp vücudunuzun bombe kısımlarını, dizler arasını yastıkla desteklemeniz sırt ağrılarınızı azaltabilir.

Kadinlarin Elleri Daha Kirli Cikti



Araştırmalar, kadınların ellerinde, erkeklerinkinden daha çok bakteri türü yaşadığını ortaya koydu.

ABD'deki Colorado Üniversitesinden biyokimya doçenti Rub Knight ve aynı üniversiteden Ekoloji ve Evrimsel Biyoloji anabilim dalından doçent Noah Fierer'in kaleme aldıkları bilimsel makaleye göre araştırmalarda, ellerde sanıldığından daha fazla türde bakteri bulunduğu da anlaşıldı.

Yazı, ''Proceedings of the National Academy of Sciences'' adlı bilimsel yayının on-line sayısında (http://www.pnas.org) bugün yayımlandı. Araştırma, ABD'deki ''Ulusal Sağlık Enstitüsü'' ve ''Ulusal Bilim Vakfı'' tarafından desteklendi.

Yazıya göre araştırmanın şefi olan Fierer, ''araştırmamızın sonucunda belirlediğimiz bakteri türü sayısı bizi çok şaşırttı. Kadınların ellerinde çok daha fazla çeşit olduğunu da anladık'' dedi.

Araştırmacılar, kadınların ellerindeki bakteri türünün daha zengin olmasının nedenini bilemediklerini, bunun, erkeklerin derisinin daha ''asitik'' olmasından ve bunun bazı bakteri türlerini öldürüyor olabileceğinden kaynaklanabileceğini belirttiler. Araştırmacılar bir başka nedenin, kadınlarla erkekler arasında, ter ve yağ bezlerinin çalışma farklılıkları olabileceğini de ifade ettiler.

Knight'ın açıklamasına göre kadınların, suyla yıkanması mümkün olmayan deri altlarında yaşayan bakteri sayısı, erkeklere göre daha az.

-ELLERDE 4.742 TÜR BAKTERİ-

Araştırmacılar çalışmaları sırasında 51 üniversite öğrencisinden (toplam 102 el)örnekler aldı.

Örnekler, DNA bakterilerini belirleyen yeni ve çok detaylı bir sistem kullanılarak incelendi.

Bu 102 elde toplam 4.742 bakteri türü belirlendi.

Bu türlerden yalnızca 5'inin bütün ellerde bulunduğu anlaşıldı.

Her insanın elinde genellikle diğerlerinden farklı bakteriler yaşadığı gibi, bir insanın iki elinde yaşayan bakteriler de genellikle birbirinden farklı. Bir insanın iki elindeki bakteri türlerinin ortalama yüzde 17'si birbirinin aynı.

Araştırmaya göre ortalama bir elde 150 bakteri türü yaşıyor.

Ancak bakterilerin türünü belirlemek yaklaşık olarak mümkün olmasına karşın, elde toplam kaç adet bakteri bulunduğunu saymak mümkün olmuyor.

Araştırmacılar, aynı çalışmayı çeşitli ülkelerde tekrar ederek sonuçların karşılaştırılmasının önemli olacağını vurguluyorlar.

-KANIKSAMAK GEREK-

Araştırmadan anlaşıldığı kadarıyla, bakterilerle yaşamayı kanıksamak gerekiyor. Çünkü el yıkama, bunları ortadan kaldırmıyor.

Knight'a göre düzenli el yıkama önemli ancak el yıkama, bakteriyi ortadan kaldırmıyor. Knight, makalede, ''bakteri kolonileri, el yıkamanın hemen ardından hızla yeniden ürüyor. Veya el yıkama, deri yüzeyinde bulunan bakterilerin büyük bölümünü gideremiyor'' dedi.

Cocuklarin Bez Masraflarindan Kurtulun



Anneleri bilemeyiz ama babalar çocuk bezine harcadıkları paralardan mutlaka şikâyetçidir. Bir bebeğin en az, biz diyelim 4 siz deyin 5 yıl altının bezlenmesi şart.

Yeni doğan bir bebeğin günde 5 ila 6 bez harcadığını düşünürsek varın siz hesaplayın ödeyeceğimiz para miktarını…

Peki bu uzun yıllara yayılmış büyük para miktarını ödememe şansımız yok mu? Var. Hayır kastettiğimiz eskiden anneannelerimizin yâda annelerimizin yaptığı gibi değil. Kolay bir yöntemle, hem de çocuğunuzla alışılmışın dışında bir iletişim kurarak. Hem paradan kurtulabilir, hem de çocuğunuzu daha ilk aylarından itibaren eğitmeye, geliştirmeye başlayabilirsiniz?

Nasıl mı? “Bezsiz Bebek” Kitabını okuyarak. Nesil Yayınlarından yayınladığı Christine Gross-Loh’a ait çeviri kitaptan, Avrupa ve Amerika’da hayli yaygın olan “DiaperFreeBaby” adıyla organize bir hareket haline de gelen “Tİ” yöntemini öğrenerek, çocuğunuzu da kendinizi de bez sorunundan kurtarabilirsiniz. "Çocuk Bezine Para Vermek İstemiyorsanız Okuyun" diyor yayıncılar.

Şayet bu iddia inandırıcı gelmiyor yâ da “çok zordur uğraşması” diyorsanız aşağıda verdiğimiz, kitapta yer alan bölümü okumanızı öneririz.

Bir bebeğin tükettiği bez oranı ve maliyeti düşünülecek olursa, denemeye, ilgilenmeye, öğrenmeye değer bir yöntem…

İşte “Bezsiz Bebek”ten bir bölüm…

Bir bebeği tuvalete veya lazımlığa oturtmak aklınızın ucundan bile geçmez. Çünkü günümüzde “bir bebeğin tuvaletini beze yapmasından daha doğal ne olabilir ki” düşüncesi hâkimdir.

Bebeklerin fıtratında doğdukları andan itibaren temiz olmak vardır. Bu yüzden küçük veya büyük tuvaletlerini be¬ze yapmaya koşullanmamışlardır. Ama hazır bezler bağlana bağ¬lana bebekler ve çocuklar bir süre sonra tuvalet ihtiyacının beze yapıldığını öğrenirler. Bu durumda ebeveynlerin karşısına iki süreç çıkar. Önce bebek, tuvaletini beze yapmaya alışır, daha sonra ise ondan bu alışkanlığı terk etmesi istenir. Bez yerine tuvaleti kullanması beklenir. Oysa bebekler, doğuştan sahip oldukları bedensel farkın¬da¬lık¬la¬rı¬nı hiçbir zaman kaybetmek zorunda değiller. Bu farkındalık muhafaza edilerek bebek, tuvaletini beze değil, lazımlığa veya klozete yapabilir. Hayal edin. Ona eğitmeye ve alıştırmaya yönelik herhangi bir çaba sarf etmeden, zorlamadan, hoşgörü içinde tuvaleti kullanmayı öğretiyorsunuz. Bunu gerçekleştirmek hiç de zor değil.

Tuvalet ihtiyacı, tıpkı yeme, içime ve uyuma gibi doğuştan gelir. Bebekler veya çocuklar konuşamasalar da ihtiyaçlarını belli ederler. Yemek, uyku, ilgi gibi taleplerini nasıl belli ediyorlarsa tuvalet ihtiyaçları için de bazı işaretler verirler. Önemli olan bu ihtiyaçları ve işaretleri anlayabilmektir.

YANLIŞ FİKİRLER VE YANILGILAR

Bazı insanlar, ufaklıklarımın çok küçük yaşta iç çamaşırı ile dolaştığını duyduklarında tepki gösterdiler. Çoğu insanın ilgisini çekmesine ve bu durum onları şaşırtmasına rağmen çoğu kez Tİ’nin kendi aileleri için uygulanabilir olup olmayacağı konusunda şüpheliydiler. Aşağıda, ebeveynlerin, Tİ yaşam tarzının kendileri için işe yaramayacağını düşünmelerine sebep olan en önemli nedenleri sıraladım.

1. “Bu yöntemin çocuğu değil, ebeveyni eğitmek olduğunu düşünüyorum.”

Tİ uygulayıcıları bunu çok duyar. Eğer bebeğinizin ne zaman acıktığını veya uykusu geldiğini söyleyebilmeyi öğrenmeyi, “eğitilmek” olarak kastediyorsanız cevabımız “Evet” olacaktır. Bebeğinizin, tuvalete çıkma ihtiyacında verdiği işaretleri okuyabilmeyi öğrenmek, ebeveyn eğitimi olarak kabul edilebilir. Buna rağmen bunun tamamıyla eğitmek hakkında olmadığını vurgulamayı tercih ediyorum. Tİ, yaşça büyük bir çocuğa, tuvaleti kullandırmak üzere verdiğiniz, bir tuvalet eğitim şekli değildir. Basit bir ihtiyaca cevap vermek yoluyla, gözünüzden bile sakındığınız bebeğinizle iletişimi başlatıp dengeyi tutturmaktır. Bu yolda “eğitilmekte” olumsuz bir şey yoktur. Her şeyin ötesinde “eğitime” odaklanmanın bizi Tİ yönteminin, gerçekten bahsettiği şeyden uzaklaştırdığını fark edin. Tİ, sonuç (hiç kimseye ihtiyacı kalmayacak şekilde tuvaleti kullanmayı öğrenen bir çocuğa sahip olmak) ile çok fazla alâkalı değildir. O, iletişim süreciyle ilgilidir.

2. “Çocuğum büyüdüğünde buna kendiliğinden alışması daha kolay olmaz mı?”

Elbette, tüm çocuklar yürüme çağı veya okul öncesi döneme geldikçe tuvalet yapmakta bağımsız hale gelirler. Bu dönemde kendi başlarına tuvalete gitmeyi başardıkları için hem memnun olduklarına hem de öz saygılarının geliştiğine şahit olursunuz. Bunu görmek mükemmel bir şeydir. Fakat Tİ yönteminin uygulandığı bebekler, bundan çok daha önce vücutlarını tanıyarak tamamıyla bağımsız olma fırsatına sahip olurlar ve sadece bez bağımlısı olmayan çocuklar için tuvalete geçiş, çoğu kez daha problemsizdir. Sekiz aylık bir bebeğin, tuvaleti kullanması gerektiğine dair verdiği işareti gördüğünüzde veya bir yaşındaki bir çocuğun lazımlığa doğru koşuşuna şahit olduğunuzda ve tüm bu süreç boyunca onu kendi iradesini kullanmaktan aldığı hazzı gözlemlediğinizde, Tİ yöntemi uygulanan çocukların, eşsiz bir duygu olan kendi kendine yetme becerisini ve kendini bilip anlama yetisini kazanacağına şüpheniz kalmayacaktır.

3. “Evimin her köşesinde pislik görmek istemiyorum. Batı toplumunda Tİ yöntemini uygulamak zor değil mi?

Bazı ebeveynler, geçici olarak halıları çıkarmak, muhtemelen Tİ uygulamasını, tek bir odada bulundukları zaman uygulamak gibi evlerinde birtakım değişiklikler yapacaklar. İlk öğrenme dönemi fazla uzun sürmez. Bebeğiniz ve siz iletişim kurmayı öğrendikçe muhtemelen baş etmek zorunda kalacağınız çok daha az kaçırmanız olacaktır. Bunun yanında, bir çocuğa, geleneksel yöntemlerle tuvalet eğitimi verecek olursanız muhtemelen kaçırmalarınız olacaktır. Eğer daha rahat etmenize yardımcı olacaksa bezleri yedek olarak; hatta tam zamanlı kullanabileceğinizi unutmayın. Birçok ebeveyn Tİ yöntemini tamamen terk etmeden uyguluyor.

4. “Tİ yöntemi –sürekli çocuğunuzun etrafında dolanıp tuvalete çıkmasını (küçük veya büyük tuvaletini yapmasını) beklemek– garip değil mi?”

Çocuğun etrafında dolaşmak konusunda şunu söyleyebilirim; çoğu ebeveyn yeni doğan bebekleriyle zaten yakın temas halindedir. Tİ yöntemini kullanan ebeveynlerin, tüm zamanlarını bir sonraki küçük veya büyük tuvaleti beklemekle geçirdiği düşüncesi bir yanlış anlamadır. Ebeveynler; tıpkı bebeklerinin yeme ve uyuma ihtiyaçlarını algıladıkları gibi tuvalete çıkma işaretlerini de çabucak kaparlar. Tüm zamanlarını bu konu hakkında düşünerek geçirmelerine gerek yoktur. Ayrıca ebeveynler Tİ yöntemli bebeklerini, küçük ve büyük tuvaletini aynı anda yapmaya başlayarak bezli bebeklerden daha az sıklıkta ihtiyaç giderdiklerine şahit olu¬yor¬lar.
Muhakkak Tİ yöntemini hareketli bir bebek üzerinde uygulayabileceğiniz yeni yöntemler mevcuttur. Eğer emekleyen, etrafı araştıran, yaşça büyük bir bebeğiniz varsa ne kadar uğraşırsanız uğraşın, onu yakınınızda tutmak zor olabilir. Fakat bebekle iletişim içinde olmanın verdiği bir getiri, ben başka bir odada olsam bile –çoğu Tİ uygulayıcısı ebeveynde olduğu gibi– onun tuvalete çıkmak zorunda olduğunu bilebiliyorum. Tİ yolculuğu sırasında, böyle bir bilinç kazanacaksınız.

5. “Bebeğim tuvalet ihtiyacını niçin ifade etmek zorunda olsun ki? O sadece bir bebek! Onun bez kullanmasına ve rahat olmasına neden izin veremiyorum?”

Bebeğinizin, kendi bezini kirletmemek bilincine sahip bir fıtratta doğduğunun farkına vardıkça onun kendi fıtrî kabiliyetlerinin dışında bir şeyi ifade etmeye veya yapmaya zorlanmadığını anlayacaksınız. Aslında bir bebeğin tuvaletini yapmak için verdiği işaretleri görmezden gelmekle ondan fıtrî kabiliyetini kullanmamasını ve bunun yerine muhtemelen hoş karşılamayacağı bir şeye katlanmasını istiyoruz. Tİ yöntemli bebekler, tuvalete gitmekte o kadar rahattırlar ki çoğu kez bunu başarırlar. Bu da bir bebeği Tİ uygulamasına başlatmakla ondan bir şey talep etmediğimizin açık bir göstergesidir. Bununla birlikte, bir bebek için bezsiz dolaşmaktan daha rahat ve kolay ne olabilir?

6. “Bakılacak büyük çocuklarım da var.”

Büyük çocuklar ilginin azalmasına alışkındırlar. Siz bir bebeği beslerken ve altını değiştiriyorken bile yanlarında bulunabileceğinizi çabucak öğrenirler. Yaşça büyük erkek ve kız kardeşler, kendilerinden yaşça daha küçük kardeşleriyle ebeveynlerinden daha fazla iletişim kurabilirler. Daha sezgisel olabilmektedirler. Birçok kez, ben izleyemediğim zamanlarda, Benjamin’in, henüz bebek olan kardeşi Daniel’in tuvalete gitmesi gerektiğini bana haber verdiğini hatırlıyorum. Erkek kardeşler ve kız kardeşler dahi mükemmel modeldir; bebekler kendi kardeşlerinin tuvaleti kullanışını izlemek yoluyla çok şey öğrenirler. Siz ve Tİ uygulamalı bebeğiniz arasında sağlamış olduğunuz gelişmiş iletişim şekli nasılsa çocuklarınızın birbiri ile sağlayacağı iletişim de öyle olacaktır.

7. “Ev dışında çalışıyorum.”

Tİ iletişim hakkındadır ve herkes bir çocuk ile iletişim kurmayı öğrenebilir. Eğer eşiniz, akrabalarınız veya bakıcınız, anlamadıkları için Tİ yöntemini denemekte isteksizlerse onlara biraz zaman verin. Bebeğiniz, büyüdükçe bakıcısı ile nasıl iletişim kuracağını çözebilir. Bebeğiniz, sadece sizin yanınızdayken Tİ yöntemli hale geliyorsa bu da iyi sayılır; tıpkı bebeklerin hem meme hem de biberonu birlikte kullanmayı öğrenebilmesi gibi bezlerden lazımlığa geçiş de çok kolay olabilir.

8. “Aşırı bunaldım.”

Tİ yöntemi, yarı zamanlı uygulanabilir; tıpkı benim Da¬ni¬el’e bebekliği döneminde yaptığım gibi. O zamanlar, amacım sadece uyanık olmaktı ve Daniel’e bedensel farkın¬dalığını koruması amacı ile tuvaletini yaptığında altını değiştirmek, (zamanında lazımlığa oturtamasam bile) bilfiil her tuvalet ihtiyacının farkında olmak ve Tİ’nin önemini vurgulayamadığım zamanlarda da bu yöntemi uygulamaktı. En can alıcı nokta, iletişime odaklanmaktır; asıl iş olan çocuğunuzu zamanında “yakalamak” konusu, iletişim kurmak ve çocuğunuzun ne yaptığını fark etmekten daha az önemlidir. İnsanlara, genellikle bunu günde sadece yarım saat denemelerini tavsiye ederim; bebeğinizi alt açma pedinin veya kumaş bezin üzerinde altına bir şey bağlamadan, çıplak olarak durmasına izin verin. Veya bebeğinizi banyo yaptırmadan önce, lazımlığa oturtun ve bunu eğlenceli bir alışkanlık haline getirin. Tİ, yarı zamanlı olarak devam edilse bile kalıcı, güzel bir tecrübe haline gelir.

9. “Şehirde yaşıyoruz” veya “Devamlı hareket halindeyiz.”

Elbette şehirde yaşayan bir Tİ uygulayıcısı olmanın zorlukları vardır; fakat kolaylıkları da bulunmaktadır. Sadece alışmanız gerekiyor. Bebek bezi çantanıza, son derece hafif plastik bir kâseyi koymak zor bir mesele değildir; her şeyden önce çok sayıda bez kullanmıyorsanız yeterli derecede yer vardır. Aynı zamanda, bir ebeveynin, bir günün beslenme ve uyku programlamasını serbestçe düzenleyebilmesi gibi, siz de bebeğinizin tuvalete çıkma işaretlerinin farkına vardığınız zaman, evin dışına çıkmak için en uygun anları tespit edebileceksiniz. Çoğu ebeveyn, hayat hareketlendikçe veya dışarı çıktığında, bezlere daha fazla güvendiğini ifade ediyor ve bu da tamamıyla iyi sayılır.

10. “Bu yöntemi denemeye karar vermiştim; fakat hâlen işe yaramıyor -birçok kez kaçırmamız oldu. Henüz bebeğimle iletişimde değilim.”

Tuvalet iletişimi her toplum tarafından uygulanırdı ve herkes birbirine destek vererek birbirine rehberlik ederdi. Günümüzde olduğu kadar yaygın değildi. Şimdi ise başarılı olmak için, internet üzerinden, yerel Bezsiz Bebek destek hattından veya bu konuyla ilgili yazılan kitaplarla destek aramak gereklidir. Zaman zaman cesaretinizin ve hevesinizin kırılması durumu geleneksel tuvalet eğitimi sırasında da görülür. Bu, Tİ yöntemini uygulayan kişiler arasında da yaygındır. Kitap boyunca, her gelişimsel aşamada, çocuğunuzla iletişimin kesildiğini hissettiğiniz za¬manlarda, ona nasıl yaklaşacağınızı anlatacağım.

Anneler Bu Korkunc Hastaliga Dikkat!



Kimerizm adı verilen kromozom bozukluğu annenin bebeğine karşı sevgisiz kalmasına neden oluyor...

Sorunun fazla tanınmaması nedeniyle, çocuğuna karşı sevgi duyamayan anneler bunun nedenini anlayamıyor, çocuk ise sevgisiz büyümeye mahkûm kalıyor. Bu durum hem annede hem çocukta ruhsal sorunlara yol açıyor...

TEK BEDENDE ÇİFT KİMLİK

Çukurova Üniversitesi Tıbbi Biyoloji ve Genetik Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Osman Demirhan, "aynı bedende farklı DNA'lar" ya da "Tek bedende çift kimlik" diye tanımlanan kimerizmin, kadının dünyaya getirdiği çocuğuna karşı sevgisiz kalmasına, bunun da hem çocuk hem annede ağır ruhsal sorunlara yol açtığını bildirdi. Prof. Dr. Demirhan, "kimerizm"in uluslararası araştırmalarla kanıtlanmış bir kromozom bozukluğu olmasına rağmen yeterince bilinmediğini belirtti.

İKİZ YERİNE TEK DOĞUNCA

Kimerizmin, döllenmiş iki yumurtanın birleşmesi ve ikiz doğacağı yerde, tek bebeğin doğması sonucu oluştuğunu ancak dünyaya gelen bu bebeğin vücudunda farklı DNA'lar taşıdığından habersiz olduğunu ifade eden Demirhan şunları söyledi:

"Bu tür vakalarda örneğin, kadının kalbi kendisine, akciğerleri dünyaya gelemeyen ikizine, sağ taraftaki yumurtalıkları kendisine, sol taraftaki yumurtalıkları ise yine ikizine ait olabiliyor. Bu durumda, bu kadın hamile kaldığında dünyaya gelen bebek doğamayan ikizinin DNA'sını taşıyabiliyor. Yani, kadının DNA profili ile dünyaya getirdiği bebeğin DNA profili birbirini tutmayabiliyor." Demirhan, kimerizm vakasında kadının, dünyaya gelemeyen ikizinin DNA'larıyla dünyaya gelen bebeğine karşı sevgi beslemezken, kendi DNA'sını taşıyan bir diğer çocuğuna daha fazla sevgi duyabildiğini belirterek, şöyle devam etti:

SORULAR CEVAPSIZ KALIYOR

"Kadın, kendisinin dünyaya getirdiğinden emin olduğu, yani hastanede bir başka bebekle karışımın söz konusu olmadığını bildiğinde, bu kez ruhsal bunalım yaşıyor. Bebeğine karşı neden sevgi besleyemediği sorusuna cevap bulamıyor. Buna karşın dünyaya gelen bebek de sevgisizlikten kaynaklı sorun yaşıyor. Demirhan, bu durumun anne ve bebekte yarattığı psikolojik tahribatın yanı sıra, adli bilimcilere de sıkıntı yaşattığını, DNA testlerinin doğruluğunu tartışılır hale getirdiğini kaydetti.

TÜP BEBEK SORUNU ARTIRABİLİR

Son yıllarda yaygınlaşan tüp bebek uygulamalarının da ileride kimerizm vakalarında artışa yol açabileceğini savunan Demirhan, "Çünkü bu uygulamalarda, iki embriyonun aynı anda döllenmesi olasılığını artırıyor" dedi. Demirhan, kimerizm vakalarıyla ilgili Ruh Sağlığı Hastanesi’yle işbirliği içinde olduklarını, çocuğunu reddeden, bu yüzden tedavi gören hastaların ÇÜ'ye yönlendirildiğini belirterek şöyle devam etti:

ARAŞTIRMAYI İSTEMİYORLAR

"Üniversitemize yönlendirilen anneler, DNA araştırmasını kabul etmiyorlar. 2-3 bin YTL'ye mal olan bu teşhisin bedeli sosyal güvenlik kurumlarınca karşılanıyor. Ancak, toplumsal baskılar buna izin vermiyor. Anne, ‘çevre ne der’ korkusuyla araştırma yapılmasına izin vermiyor."

Kadinlari Hasta Eden Endiseler



Kadınlar erkeklerden iki kat fazla endişe ve heyecan duygusuna sahip.

Kadınlar en çok çocukları, ailesi, eşi, geleceği, işi ve ekonomik durumu için endişe duyuyor. Yapılan araştırmalar bu durumun hormonal ve sosyal beklentilerden kaynaklandığını ve tiroid bezinin de bu etkide rol oynadığını gösteriyor...

Yapılan araştırmalara göre kadınların endişeli haline hormonal farklılıklar ve sosyal beklentiler yol açıyor. Aynı zamanda bazı üretici hormonların örneğin progesteron ve östrojenin kaygıya neden olabildiği üzerinde duruluyor. Kaygıya neden olan bir diğer hormon da tiroid bezinden geliyor. Yani troidiniz çalışmıyorsa erkeklerden çok kadınlarda bu durum kaygıya neden oluyor.

KAYGI DÜZENSİZLİĞİ YAŞIYORLAR

Çok sayıda kadın kaygı düzensizliği yaşıyor. Özellikle orta yaş kadınlarının ruhsal yaşamlarında yaşanan değişimler onları daha endişeli olmaya sevk ediyor. Büyük kentlerde yaşayan kadınlarsa bu durumdan daha fazla etkleniyor. Hayat beklentisini gerçekleştiremeyen çalışan ve ayakları üzerinde durmaya çalışan kadın ağırlıklı olarak gelecek endişesi taşıyor. Strese daha açık oluyor. Bu da beraberinde bazı psikomatik kaynaklı sorunlara zemin hazırlıyor.

KALP KRİZİ RİSKİ

Endişe bozukluğu ve kalp krizi arasındaki ilişkiyi ortaya koyan Güney California Üniversitesi’nin çalışması endişeli insanların, kalp krizi geçirme riskinin diğer insanlardan % 30 daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. 12 yıl boyunca süren araştırmanın sonuçları, endişe halinin tehlike sinyalleri göndererek vücudu tehlike içinde olduğu yönünde uyardığı ve vücudun bu yönde tepki verdiğini gösteriyor. Bu durumsa kalbi olumsuz etkiliyor.

30'LU YAŞLARDA ARTIYOR?

YAŞLANMA ENDİŞESİ

Kırışıklıkların kendini göstermesi ve hormonal değişimlerin kendini hissettirmeye başlamasıyla kadının endişesi artıyor. Pek çok kadın bu endişeyi erken dönemde yaşıyor. Özellikle orta yaş kadınlarının en çok endişe ettiği durumların başında yaşlanma ve menopoz dönemi geliyor. Gençliğiyle birlikte güzelliğini ve gücünü yitireceği düşüncesiyle endişe çığ gibi büyüyor.

YALNIZ KALMA ENDİŞESİ

Yalnız kalma korkusu kadınlar üzerinde endişe yaratan bir başka faktör.Özellikle Türk kadınları bu endişeyi aile odaklı yaşadığı için çok daha fazla taşıyor.Yaşamını çocukları, ailesi, kocası ya da anne ve babası üzerine kuran kadının yalnız kalma ve kendi kendine yetememe korkusu endişeyi doğuruyor.

KİLO ALMA ENDİŞESİ

Orta yaşla birlikte kadınların metabolizma hızında yavaşlama ve hormonal değişikler gözlenir. Bu süreçte kadınlar kilo almaya daha eğilimlidir. Endişenin kadınlar üzerinde uyguladığı baskı yeme bozuklarını ortaya çıkarırken süreç içinde kilo alımı daha da kolaylaşmaktadır.

HAYATI KAÇIRMA ENDİŞESİ

Kentte yaşayan çalışan kadının mesleki ve sosyal beklentiler içinde ertelediği aile kurma fikri 30'lu yaşlarda endişe halini doğuruyor. Çocuk sahibi olmak isteyen kadınların geç kaldığı düşüncesinin yarattığı panik endişeyi beraberinde getiriyor.

YARDIM ALABiLiRSiNiZ

Endişe durumu bedenimizde bulunan alarm sisteminin aktive olmasına bağlıdır. Bu aktivasyon bazen aşırı derecede harekete geçer ve kişi durumun farkına varmayabilir. Endişe belirtileri kişinin fonksiyonlarını engellemeye başlıyorsa iş, aile ve sosyal ilişki alanlarındaki fonksiyonlarını ele geçirmeye başlıyorsa o zaman kişi tedavi görmeye başlamalıdır.

NE YAPILMALI?

Panik yapmayın. Temponuzu düşürün, yavaşlayın. Nefes egzersizleri yapın. Kahveyi azaltın, alkolü hayatınızdan çıkarın. Aşırı kilo ya da zayıflıktan kaçının. Sağlıksız diyet uygulamayın, bol sıvı alın.

DOĞURDURU SAĞLIK SORUNLARI

Bağırsak sorunları
Migren atakları
Yorgunluk
Depresyon
Kas ağrıları
Sindirim şikayetleri
Reflü
Baş dönmesi
Kilo sorunları

Esinizi Gercekten Cok Seviyorsanız Bunlari Mutlaka Yapin



Evliliklerde zaman zaman tökezlemeler, kötü gidişler, neredeyse boşanmaya kadar varan olaylar ve sorunlar ardı ardına gelebilir.

Eğer gerçekten seviyor ve evliliğinizi kurtarmak istiyorsanız işte size can simitleri...

Evlilikte tüm sorunlarınızı birdenbire çözmeniz mümkün değil. Evliliğinizde her şey yolundaysa, başarıya ulaşma olasılığınız da bir o kadar yüksek. Kötü giden bir evliliğiniz varsa kurtaracak can simitleriniz de var. İşte onlar:

KONUŞUN

Bu işe yaramaktadır, ilişkiniz anlamlı diyaloga dayanmalıdır. Eşinizle önemli sorunları konuşabildiğiniz sürece evlilikle ilgili sorunların yüzde 99"undan kaçınmış olursunuz. Konuşmanın neye yararı olabilir? Duygularınızı kocanızla ya da karınızla paylaşarak iletişimsizliği ve potansiyel diğer sorunları önleyebilirsiniz. Anlamlı diyaloga girmek ikinizin birbirinize yakınlaşmanızı da sağlayacaktır. Birlikte oturup konuşmaya birbirinizin lafını kesmeden özen gösterin. Konuşurken ya da dinlerken birbirinize saygı gösterin. Kendinizi birbirinizin yerine koymaya çalışın.

UZLAŞIN

Sorunların çözülmesinde kullanabileceğiniz diğer bir önemli yöntem de uzlaşmadır. Sizin ve eşinizin bir soruna aynı gözle bakmayacağınız zamanlar olacaktır. Diyalog ve uzlaşma sorunların çözülmesinde kullanılabilecek en iyi yolarıdır.

ESPRi YAPIN

Komedyen olup aile krizlerini çözmenizi kimse beklemiyor, ama iyi bir espri anlayışınızın olması zor günleri kolaylıkla atlatmanıza yardımcı olacaktır.

ZAMAN AYARLAYIN

Sorunu çözmek için sorun ortaya çıktıktan ve zararını hissettirdikten sonra biraraya gelmenizin bir yararı olmayacaktır. Sık sık oturup konuşun, dışarı çıkıp kahve için, buluşup sorunları konuşabileceğiniz bir zaman ayarlamaya çalışın. Böylece sorunun ortaya çıktığı gün bu konuda konuşmaya çoktan başlamış olacaksınız.

TAKIMI KUVVETLENDİRİN

İlişkinizi kuvvetlendirmek için elinizden geleni yapın. Takım olursanız tek başınıza hiçbir konuyu tasa etmenize gerek kalmayacağını unutmayın. Böylece her sorunu birlikte göğüslemiş olacaksınız.

Erkeklerin En Cok Soyledigi Yalanlar



Erkekler zaman zaman kılı kırk yaran sevgililerinin bitmek tükenmeyen sorularına maruz kalmamak için pembe yalanlara başvurur. İşte en sık kullanılan yalanlar?

1 - Sürekli görüştüğünüz, bir şeyler paylaştığınız arkadaşınız sevgilinizle yaptığınız konuşmaların çoğuna ortak olur, onun bilmediği tüm ayrıntıları bilir. Bu erkekler için sinir bir durum olsa da ".. çok seviyorum, ne iyi biri değil mi?" sorusuyla zaman zaman karşılaşabilirsiniz.

2 - "Üzgünüm" diyen bir erkek pişmandır. Ne için diye sorduğunuzda beklediğiniz cevabı almadıysanız neden üzgün olması gerektiğini bilmiyor, sadece bu kötü anı kurtarmaya çalışıyor demektir.

3 - "..görüşmem lazım..." Erkek çok yakın arkadaşını teselli etmek için görüşmesi gerektiğini söylüyorsa, bu beraber 'bir süre konuşup oyun oynar, bilgisayara takılırız' anlamındadır. Çünkü erkekler çok konuşmayı sevmez.

4 - "Telefonum her an kapanabilir..." Gerçekten şarjı bitmediyse konuşmayı dozunda bitirmek istediğindendir.

5 - "Sadece şaka yapıyordum".. Erkekler ortalığı karıştıracak yanlış birşey söylediklerinde bu yalana başvururlar.

Erkeklerin En Romantik Oldugu Yas



İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre erkeklerin 53 yaşında en romantik çağında olduğu ortaya çıktı.

Araştırmacılar, yaşları 18 ila 65 yaş arasında değişen 2 bin erkek arasında yapılan araştırmada, 51 ila 55 yaş aralığındaki erkeklerin 4'te 3'ünün eşlerine her gün, en romantik jest olarak bilinen "Seni Seviyorum" ifadesini kullandığını ifade etti.

Araştırmacılar, 50'li yaşlardaki erkeklerin genç erkeklere göre aşka daha düşkün olduğunu ve eşlerine sürpriz yapmayı daha çok sevdiğini açıklarken, bu erkeklerin yarısının şiir yazarak, yarısının ise romantik haftasonu tatili düzenleyerek eşlerine sürpriz yaptığını belirtti.

Araştırmacı, Jim Forward, "50'li yaşlara gelen kişiler hayatın tadına varmış, deneyimli ve eşlerini memnun etmek için usta kişilerdir. 50'li yaşlarına gelen kişiler, gençliğinde eşleriyle sayısız tartışmada bulunmuş, yüzlerce hata yapmış kişilerdir" dedi.

Forward ayrıca, "53'üne gelen bir erkek eşini mutlu etmek için neyin işe yaradığını bilen kişidir. 20-25 yaş aralığındaki erkeklerin sadece 4'te 1'i eşini son zamanlarda yemeğe götürdüğünü ifade ederken, 53'ündeki erkeklerin hemen hemen yarısının eşini yakın zamanda akşam yemeğine çıkardığını söyledi" dedi.

Ayrıca 50'li yaşlardaki çiftlerin genellikle yalnız yaşadığını söyleyen Forward, "Yaşlı nesille genç nesil arasındaki önemli farklardan biri de, çiftlerin yaşlılık döneminde birbirlerini şımartmaya daha fazla zamanlarının olması ve haftasonları dışarıda eğlenmek için daha özgür olmasıdır" dedi.

Kadinlar Icin Pratik Bilgiler



İşte evinizde yaşamı kolaylaştıracak pratik ve çok kolay öneriler...

1) Gözlüğünüzün vidası çok çabuk çıkıyorsa vidayı takmadan önce,vidanın gireceği deliğe renksiz oje damlatın.Vidayı öyle takın.
2) Satın aldığınız ayakkabılar ayağınızı sıkıyor ise onları bir kaç dakika buhara tutun.
3) Makasınızı bilemek istiyorsanız,zımpara kağıdı kesin.
4) Halıdaki sigara yanıklarından,­yanık­ y­er­ler üzerinde zımpara kağıdı ile dairesel hareketler yaparak kurtulabilirsiniz.
5) Mobilyaların yerlerini değiştirdiğinizde halıların üzerinde iz bırakır.Bu izleri yok etmek için izlerin üzerine bir parça buz koyun ve erimesini bekleyin.Daha sonra üzerinde elektrik süpürgesini gezdirin.İzden eser kalmadığını göreceksiniz.
6) Fermuarlı giyeceklerinizi çamaşır makinesine koymadan önce kapalı olup olmadığını kontrol edin.Açıksa zedelenebilirler.
7) Üst üste koyduğunuz bardaklar yapışıp çıkmıyorsa bir leğenin içerisine koyun.Üstteki bardağın içerisine buz koyup leğenin içerisine yavaş yavaş sıcak su koyun.Bardakların kolayca çıktığını göreceksiniz.
8) Satın aldığınız plastik ve cam eşyalarin üzerine yapıştırılan etiketlerden kurtulmak için etiketin üzerine yemeklik margarin sürün ve 15 dakika bekletin.Bir bez ile ovalayıp yıkayın.Üzerinde hiç bir leke ve çizilme oluşmayacaktır.
9) Ütü yapmayı kolaylaştırmak ve süreyi azaltmak için ütü masasının kılıfının altına alüminyum folyo koyun.Sıcağı geri yansıtacağından ütü yapmak daha kolay olacaktır.
10) Bez pabuçların temizlenmesi sorun oluyor ise pabuçları bir yastık kılıfının içerisine koyun.Kılıfın ağzını kapayın ve çamaşır makinasında yıkayın.Yeni gibi olacaklardır.
11) Buz kalıplarınızı su ile doldurmadan önce bölmelere portakal,limon ve dilediğiniz meyve parçacıkları yerleştirirseniz dekoratif buzlar elde etmiş olursunuz.
12) Eğer ayaklarınız çok ısınıp şişiyorsa onları saatlerce sıcak suda bekletmeyin,aksine kolonya ile ovalayın.Bilekleriniz ve ayaklarınız şişmeyecektir.
13) Eğer ayaklarınız çok hassas ise,sıcak havalarda şikayetleriniz artıyorsa,her sabah bir kaç damla zeytinyağı ile ovalayın.
14) Pamuklu giysilerinizin çekmemesi için ilk yıkamada bir gece soğuk suyun içerisinde bekletin,sonra yıkayın,çekmeyeceklerdir.
15) Dirsek ve topuklarınızın sertleşmesini istemiyorsanız,bir dilim limon ile ovun.Böylece yumuşacık olacaklardır.
16) Yeni bir tava satın aldığınızda ilk önce içinde bir miktar sirke kaynatın.Bu işlem ilerde kızartmalarınızın tavaya yapışmasını önleyecektir.
17) Cevizle dost olun.İçindeki yağ beyin hücreleri için çok yararlıdır.Kan şekerini düşürdüğü için şeker hastalarına da uzmanlar tarafından tavsiye edilir.
18) Duvarınıza çivi çakacağınız zaman işaretlediğiniz yerin üzerine çapraz bant yapıştırın.Çiviyi öyle çakın. Böylece duvarın alçısını çatlatmamış olacaksınız.
19) Kızartma yağını bir kaç kez kullanabilirsiniz.Kullanılır durumda olup olmadığını anlamak için kızgın yağın içerisine bir dilim ekmek atın.Ekmekte kara lekeler oluşmuyorsa kullanabilirsiniz.
20) Cevizlerin kabuklarını kolayca açabilmek için onları bir gece tuzlu suyun içerisinde bekletin.Böylece içleri de dağılmayacaktır.
21) Unlarınızın böceklenmemesi için,un kavanozunun içerisine bir adet defne yaprağı koyun.
22) Fırında patates yapmadan önce,10-15 dakika haşlayın ve çatal ile delin.Daha kolay pişecektir.
23) Büyük miktarda patatesiniz var ise torbanın içerisine bir adet elma koyun.8 hafta boyunca filizlenmesini ve büzüşmesini önler.
24) Kullanılmış limon kabuklarını rendeleyip şeker ile karıştırın.Kavanozun içerisinde buzdolabında uzun bir süre saklayabilirsiniz.Böylece pasta yaparken elinizin altında hazır bulunur.
25) Kabarık bir omlet yapmak istiyorsanız,bir çorba kaşığı suyun içerisine bir çay kaşığı mısır unu karıştırın. Hazırladığınız karışımı yumurtaya ilave edin.Böylece kabarık bir omlet yapmış olacaksınız.
26) Sarımsaklarınızı her zaman elinizin altında hazır bulundurmak istiyorsaniz kabuklarını soyduktan sonra bir kavanoza doldurup üzerine zeytinyağı koyarak muhafaza edebilirsiniz.Ayrıca bu yağ yemeklerinize, salatalarınıza ayrı bir lezzet katacaktır.
27) Peyniri kolay rendelemek için,15 dakika buzlukta bekletin.
28) Bisküvileriniz yumuşamışsa onları birkaç dakika fırınlayın.
29) Çekmeceleri içini boşaltmadan temizlemek istiyorsanız,elektrik süpürgesinin ucuna ince bir çorap geçirin.
30) Fırında tavuk kızartacağınız zaman üzerine koyduğunuz baharatlardan içine de koyun.Böylece daha lezzetli olur.
31) Domates salçanız çok ekşi ise içerisine bir havuç rendeleyin.Havuç,salçanızı tatlandıracaktır.
32) Mantarların daha lezzetli olması için pişirmeden önce üzerlerine biraz tuz ve limon suyu koyun,5 dakika bekletin.Daha sonra pişirin.
33) Fırında tavuk kızartacağınız zaman bir limonu ikiye bölün,yarısını tavuğun üzerine bastırarak iyice sürün.Diğer yarısını ise tavuğun içerisine yerleştirin.Tavuğunuz nar gibi kızaracaktır.
34) 2 Çorba kaşığı yoğurdu,sulandırılmış 1 çorba kaşığı salçayı ve birazda zeytinyağını derin bir kabın içerisinde karıştırın.Fırına koymadan önce tavuğun her tarafına sürün.Çok daha lezzetli olacaktır.
35) Hazırladığınız kekin ortasına malzeme koyacağınız zaman bıçak ile kesmenize gerek yok.Dikiş ipliğini kekin etrafına gerip dikkatlice çektiğiniz zaman düzgün bir şekilde kesildiğini göreceksiniz.
36) Hazirladığınız kekin,fırında pişirirken çökmemesi için hamuru kalıbı ile birlikte fırına koymadan önce 20 dakika kadar dinlendirin.
37) Pişirdiğiniz sebzelerin renklerini kaybetmemesi için bir kesme şeker yada limon suyu koyun.
38) Hazırladığınız omletin tavaya yapışmaması için,önce tavayı ocağa koyup iyice ısıtın sonra yağı döküp kızdırın.Daha sonra karışımı tavaya alın ve ocağın altını kısın.
39) Kesilmiş ve açık havada kalmış soğan zararlıdır.Kullanmadığınız soğan parçalarını saklamayın.
40) Çok miktarda alkollü ve alkolsüz kokteyller hazırladığınızda onlardan bir miktarını buz kaplarına yerleştirin.Kokteyllerin içerisine bunları kullanın.Böylece sulanıp tatlarını kaybetmeyeceklerdir.
41) Kuru soğanları kese kağıdına sardıktan sonra buzdolabının sebze bölümünde muhafaza ederseniz çürüyüp bozulmasını önlemiş olursunuz.
42) Kızarttığınız tavuğun tekrar ısıttığınızda lezzetini kaybetmesini istemiyorsanız tavuk parçalarını bir süzgece koyun.Tencerenin içerisinde su kaynatın ve süzgeci üzerine oturtun.Buharda ısıtılan tavuk lezzetinden hiçbir şey kaybetmeyecektir.
43) Satın aldığınız kiviler çok sert ve ham ise bir gece boyunca plastik bir torba içerisinde elma ve armut ile saklayın.
44) Evde pasta yaparken kullandığınız meyve şekerlemelerinin dibe çökmesini istemiyorsanız hazırladığınız hamura bir miktar mısır unu ilave edin.Meyveler pişerken suları yoğunlaşır ve dibe çökmezler.
45) Kek kalıbınızın içine hamurunuzu dökmeden önce ortasına bir şerit alüminyum folyo koyun.Böylece kekinizi pişirdikten sonra kolayca çıkartabilirsiniz.
46) Soğan,sarımsak kesmeden önce parmaklarınıza limon suyu sürerseniz,istemediğiniz kokulardan kurtulmuş olursunuz.
47) Kızartma kokularının bütün eve yayılmaması için yağın içerisine 1-2 dal maydanoz atın.
48) Lambalarınızın üzerine kullanmadığınız kokularınızdan veya biraz vanilya sürerseniz,lambalarınızı yaktığınızda mis gibi koku yayılacaktır.(Fazla sürmeyin.)
49)Parfümü bitmiş küçük parfüm şişelerini atmaya kıyamıyorsanız onları çamaşır dolabınıza koyun.Böylece çamaşırlarınızın hoş kokmasını sağlarsınız.

Hanimlarini Ihmal Eden Beyler Bu Olayi Dusunmeli?



Ramazan'ın hafızalara bıraktığı güzel hatıralardan biri de, cami avlularında kurulan kitap fuarları olsa gerektir.

Yazarlarla okurlar bu fuarlarda buluşarak karşılıklı fikir alışverişinde bulunuyor, sorular sorulup cevaplar alınıyor, sıkıntılar dile getirilip çözümler araştırılıyor.

Hatta oldukça tebessüm ettiren tevafuklar da söz konusu olabiliyor bu yazar-okur sohbetlerinde. İzin verirseniz Sultanahmet Camii avlusundaki fuardan kalan bir okur-yazar sohbeti hatıramı paylaşayım sizlerle.

Bir hanımefendi masadaki kitapların içinden Yeni Aile İlmihali'ni alıp evire çevire inceledikten sonra beyi ile anlaşamadıkları bir konuyu şöyle anlatmaya başladı:

- Beyim büyük bir işletmede müdür. Kendisiyle her konuda anlaşıyoruz. Çok iyi bir insandır. Ancak bir konuyu bir türlü düzeltemedik. Akşam eve gelince işiyle ilgili dosyalar getirip açar, erken bitirirse bu defa da televizyona kilitlenir, benimle konuşmaya fırsat bulamadan da uykusu gelir, gidip yatağına uzanır. Böylece ben gündüz de yalnızım, akşam da yalnızım evde. Bunu bir türlü düzeltemedik. Kendisine sizin Aile İlmihali'nizi anlattım, Peygamberimizin aile hayatından örnekler çok net anlatılmış, bize de ışık tutabilir, alalım dedim. İtirazlı cevaplar verdi:

- Bizim sorunlarımız dedi bu asra ait. O çözümler ise o asra ait. 'Televizyon asrının sorunlarına o asrın çözümleri çare olabilir mi?' diye de soru sordu. İşte kendisi de geliyor, bu konuda size de soru sorabilir.

Az sonra hürmetli, saygılı bir beyefendi geldi karşıma, selam ve saygıdan sonra, hemen konuya girdi.

- Sizin Yeni Aile İlmihali'nizi tavsiye ettiler, onu almak için geldik, ancak şöyle bir sorum olacak size. "Aile içi anlaşmazlıklara gösterilen çözümler geçmiş asra ait çözümlerdir. Biz ise şimdi televizyon devrinin aile sorunlarını yaşıyoruz. Bunlara çözüm getirebilir mi o devrin örnekleri? Bunu merak ediyorum doğrusu," dedi.

- İsterseniz dedim o devirden bir örnek arz edeyim televizyon devrinin aile reisine. Bakalım bir ölçü verir mi, bir çözüm sunar mı bu asrın insanlarına bir görelim.

- Buyurun merakla dinleyeceğim sizi, dedi.

- Peygamberimiz dedim, gün boyunca mescidinde ashabının işleriyle meşgul oluyor, çoğu zaman yatsıdan sonra evine dönebiliyordu.

Bir gün yine yatsı namazından sonra evine geldi, şöyle bir müddet dinlendikten sonra ailesinden izin isteyerek dedi ki:

- Aişe! İzin verir misin, Rabb'imle baş başa kalıp biraz namaz kılayım?

Aişe validemiz (r.anha):

- Ya Resulallah dedi, akşama kadar seninle konuşmayı çok özlüyorum. Birlikte sohbeti hiçbir şeye feda etmem. Ancak Rabb'imle baş başa olayım diyorsunuz, öyle ise namazınıza mani olamam. Buyurun namazınızı kılın. Ben bekleyeyim.

Burada dikkatinize arz etmek istediğim husus şudur:

- Resulullah (sas) Hazretleri, namaz kılmak için neden hanımından izin istiyor? Namaz için de hanımdan izin istenir mi? Siz ne diyorsunuz bu izin isteme olayına?

- Sahi neden namaz için izin istedi acaba? Ben de merak etmeye başladım doğrusu.

- Çünkü yatsıdan sonraki saatler ailesine ayıracağı saatlerdir. Ailesinin saatlerini kullanmak ancak yine ailenin izniyle mümkün olmaktadır. İzin vermeseydi demek ki nafile namaza dahi durmayacak, onunla oturup konuşmayı tercih edecekti. Ne dersiniz bu örneğe? Geçmişten gelen bu örnek, yatsıdan sonra ailesini ihmal ederek televizyona kilitlenen çağdaş aile reislerine bir sınır çiziyor, bir ölçü veriyor mu? Hakları var mı bu aile reislerinin hanımlarına ait vakti saatlerce televizyona kilitlenerek harcamaya? Sonra da konuşmadan yatıp uyumaya? Hanımı gündüz de gecede yapayalnız bırakmaya?

Bu sorulardan sonra ayaklarının ucuna bakarak düşünmeye başlayan müdür bey, neden sonra başını kaldırıp hanımına şöyle seslendi:

- Hanım! Hocamızın keşfi açık galiba! Akşamları seni ihmal ederek televizyona kilitlenişimi keşfetmiş olacak ki itirazı mümkün olmayan çarpıcı bir örnekle beni uyardı. Aile İlmihali'ni al da akşamları birlikte okuyalım. Galiba, günümüzdeki yanlışları düzeltecek yegâne örnekler de bunlar olsa gerektir. Şimdiye kadar biz farkına varmamış olsak da.

Kitap fuarındaki okur-yazar sohbetinden bir hatıra arz etmiş oldum. Bilmem size de bir mesajı var mı bu olayın?

AHMET ŞAHİN - ZAMAN

Yemek Pisirmek Icin 20 Farkli Oneri



Herkes yemek pişirebilir ama bazılarının pişirdiği tadından yenmez! Yemek pişirmek öyle bir meziyet ki kimilerine göre bir sanat.

1. Sebze yemeği yaparken, bir kilo sebzeye iki yemek kaşığı sıvıyağ koyun. Etli sebze yemeklerinde ise dışardan yağ ilavesi yapmanıza gerek yok.

2. Pişirirken yağda kızartma, kavurma yerine haşlama, fırında ızgara veya sulu ısıda pişirme yöntemlerini kullanabilirsiniz.

3. Yemeklere lezzet vermek için sadece yağa ve sosa odaklanmayın. Sebze ve baharatlarla farklı tatlar yaratın.

4. Sos ve çorbaları krema yerine düşük yağlı sütle pişirin.

5. Evde tuzu ve yağı daha az tüketmesi gereken birey varsa herkese aynı tencerede yemek pişirin. Daha sonra bir miktar ayırıp tuz ve yağ ilave edin.

BİR DE FIRINLAYARAK DENEYİN

6. Kurabiye ve keklerde şeker yerine kuru meyve veya az miktarda pekmez deneyin.

7. Dondurulmuş patatesi kızartmak yerine bir de fırınlayarak deneyin.

8. Yemek pişirmeye zamanınız yoksa sebzeyi haşlayıp salataya karıştırın veya yoğurtla deneyin.

9. Kek ve ya kurabiyelerde yağı azaltmak için yağsız süt tercih edin.

10. Izgaranızı sadece et, tavuk ve balık için değil, domates, biber, kabak, mantar, soğan dahil tüm sebzeler için deneyebilirsiniz.

POSALARI KEKE İLAVE EDİN

11. Tavaya yağ koymadan pişirme yapmak istiyorsanız biraz su damlatın ve kısık ateşte pişirme yöntemi uygulayın.

12. Fırında yağsız pişirme için yağlı kağıttan faydalanın.

13. Tavuğu haşladıktan sonra suyunu, üzerindeki yağı alıp daha sonra sebze veya çorbalarınıza ekleyebilirsiniz.

14. Katı meyve veya sebze sıkacağından çıkan posayı keklerin içine koyarak posa tüketiminizi artırabilirsiniz.

15. Bir yumurta ve iki yumurta beyazını karıştırın. Tavaya yağ yerine çok az su koyup sebzelerle beraber pişirin.

KURU MEYVELERDEN TATLI

16. Çay saati canınız börek isterse bir yufka içine üç yemek kaşığı lor peyniri, biraz maydanozla gözleme şeklinde dörde katlayın. Bir tatlı kaşığı zeytinyağla üç yemek kaşığı light yoğurdu üzerine sürün ve teflon tavada hafif ateşte iki yüzünü pişirin.

17. Pirinç yerine bulgur tercih edin. Glisemik indeksi düşük olan bulgur, kan şekeri seviyenizi dengeler, içerdiği lif ve proteinler pirince göre daha yüksektir. İki yemek kaşığı bulgur bir ince dilim ekmeğe eşittir.

18. Hamurlu ve yağlı tatlılar yerine meyveleri fırınlayın veya kuru meyvelerle tatlı yapmayı deneyin.

19. Meyve suyundan gelen kaloriyi azaltmak için sulandırın .

20. Domates ve soğanı yemeklerde bol kullanın. Kalori değeri düşük, su oranı yüksek olduğu için doyurucudur ve antioksidant kapasitesi yüksek.

Saglikli Yemek Pisirmenin 25 Puf Noktasi



Mutfağınızda sağlıklı yemek pişirme temel prensipse, lezzet ve sağlığı aynı anda yakalamakta güçlük çekiyor da olabilirsiniz. Sağlıklı beslenme ilkelerini gözetiyorsanız bu 25 öneriye mutlaka göz atın.

“Ne yemek pişireceğim”. Ev hanımı iseniz her gün ne yemek pişireceğinizi düşünmekten sıkılmış olabilirsiniz veya evde farklı yaş gruplarından bireyler varsa ve hepsinin özel istekleri varsa işiniz zor.

ORGANİZE OLMAK
Mutfağınızda sağlıklı yemek pişirme temel prensipse, lezzet ve sağlığı aynı anda yakalamakta güçlük çekiyor da olabilirsiniz. Ayrıca bir de kilo vermeye çalışıyorsanız mutfakta ne pişireceğinizi organize etmek iyice zorlaşmış demektir.

BESİNLERİ DOĞRU PİŞİRİYOR MUSUNUZ?
Mutfakta daha düşük yağ ve kalori için sağlıklı beslenme genel ilkelerini ve evdeki çocukları da düşünerek 25 farklı öneri hazırladık.
1. Sebze yemeği yaparken, bir kilo sebzeye iki yemek kaşığı sıvıyağ koyun. Etli sebze yemeklerinde ise dışardan yağ ilavesi yapmanıza gerek yok.
2. Pişirirken yağda kızartma, kavurma yerine haşlama, fırında ızgara veya sulu ısıda pişirme yöntemlerini kullanabilirsiniz.
3. Yemeklere lezzet vermek için sadece yağa ve sosa odaklanmayın. Sebze ve baharatlarla farklı tatlar yaratın.
4. Sos ve çorbaları krema yerine düşük yağlı sütle pişirin.
5. Evde tuzu ve yağı daha az tüketmesi gereken birey varsa herkese aynı tencerede yemek pişirin. Daha sonra bir miktar ayırıp tuz ve yağ ilave edin.

KURABİYEYE ŞEKER YERİNE KURU MEYVE
6. Kurabiye ve keklerde şeker yerine kuru meyve veya az miktarda pekmez deneyin.
7. Dondurulmuş patatesi kızartmak yerine bir de fırınlayarak deneyin.
8. Yemek pişirmeye zamanınız yoksa sebzeyi haşlayıp salataya karıştırın veya yoğurtla deneyin.
9. Kek ve ya kurabiyelerde yağı azaltmak için yağsız süt tercih edin.
10. Izgaranızı sadece et, tavuk ve balık için değil, domates, biber, kabak, mantar, soğan dahil diğer tüm sebzeler için deneyebilirsiniz.

TAVUĞU HAŞLADIKTAN SONRA YAĞINI ALIN!
11. Tavaya yağ koymadan pişirme yapmak istiyorsanız biraz su damlatın ve kısık ateşte pişirme yöntemi uygulayın.
12. Fırında yağsız pişirme için yağlı kağıttan faydalanın.
13. Tavuğu haşladıktan sonra suyunu, üzerindeki yağı alıp daha sonra sebze veya çorbalarınıza ekleyebilirsiniz.
14. Katı meyve veya sebze sıkacağından çıkan posayı keklerin içine koyarak posa tüketiminizi artırabilirsiniz.
15. Bir yumurta ve iki yumurta beyazını karıştırın. Tavaya yağ yerine çok az su koyup sebzelerle beraber pişirin.

CANINIZ BÖREK Mİ İSTEDİ?
16. Çay saati canınız börek isterse bir yufka içine üç yemek kaşığı lor peyniri, biraz maydanozla gözleme şeklinde dörde katlayın. Bir tatlı kaşığı zeytinyağla üç yemek kaşığı light yoğurdu üzerine sürün ve teflon tavada hafif ateşte iki yüzünü pişirin.
17. Pirinç yerine bulgur tercih edin. Glisemik indeksi düşük olan bulgur, kan şekeri seviyenizi dengeler, içerdiği lif ve proteinler pirince göre daha yüksektir. İki yemek kaşığı bulgur bir ince dilim ekmeğe eşittir.
18. Hamurlu ve yağlı tatlılar yerine meyveleri fırınlayın veya kuru meyvelerle tatlı yapmayı deneyin.
19. Meyve suyundan gelen kaloriyi azaltmak için sulandırın veya maden suyuyla karıştırın.
20. Domates ve soğanı yemeklerde bol kullanın. Kalori değeri düşük, su oranı yüksek olduğu için doyurucudur ve antioksidant kapasitesi yüksek.
21. Et veya tavuğun yanına karbonhidrat içeren patates, pilav yerine kalorisi çok düşük olan mantarı seçin. Soğan, domates ve taze sebzelerle sote edebilirsiniz.

22. Patatesi kızartmak yerine fırında sütle pişirmek çocuklarınız için çok daha iyi bir seçimdir.
23. Yulaf, kepek unu ve kuru meyvelerle kendi müslinizi hazırlayabilir, fındık, ceviz, badem ekleyebilrisiniz.
24. Tarçın şeker ihtiyacını azaltır meyve salatası, bitki çayları ve sütünüzün içine eklemeyi deneyin.
25. Evde mutlaka taze sebze ve meyve bulundurun. Çocuğunuzun atıştırma alışkanlığı varsa salatalık, havuç ve minik domateslere farklı şekiller verin.

NTV

Enerjinizi Meditasyonla Dengeleyin!



Eğer mazeretlerinizi bir kenara bırakıp, meditasyon yapmayı başarırsanız, hem ruhsal hem de bedensel enerjinizi dengeleyebilirsiniz.

Araştırmalar, meditasyonun kan basıncından stres düzeyine kadar hemen her konuda fayda sağladığını ortaya koyuyor. Düzenli olarak meditasyon yapan kişiler, yapmayanlara kıyasla daha uzun yaşıyor ve bu kişilerin kalp-damar hastalıklarına yakalanma oranları daha düşük oluyor. Sağladığı bunca yarara rağmen birçok kişi çeşitli nedenlerle bu terapi yönteminden uzak duruyor. Oysa meditasyon yapmak için sanıldığı gibi bir köşede gözleriniz kapalı saatler boyu, sessiz sessiz oturmanız gerekmiyor! Bazı kuralları farklılaştırarak, pekala bu işi de kendinize ve kişiliğinize uygun hale getirebilirsiniz. Üstelik bunun için çok fazla zaman ayırmanız da gerekmiyor. Araştırmalar, bu iş için günde sadece 20 dakika ayırmanın fayda sağlamak için yeterli olduğunu ortaya koyuyor.

Biz de. Özellikle meditasyon yapmayı isteyen ama bir türlü başlayamayanları düşündük ve insanları meditasyon yapmaktan alıkoyan en önemli 6 mazereti araştırdık. Ve uzmanlara danışarak, bu mazeretlerin üstesinden gelmeyi kolaylaştıracak çözüm yollarını derledik...

Mazeret 1:
Gözlerimi kapatmaktan hoşlanmıyorum
Hayır; kesinlikle kapatmak zorunda değilsiniz! Sessiz bir köşede, rahat bir pozisyonda oturun ve çevrenizdeki herhangi bir objeyi seçin. Şimdi o objeye sanki onu ilk defa görüyormuş gibi bakın. Sadece bakın, hepsi bu.., Kuşkusuz o objeye bakarken aklınıza birçok başka şey gelebilir, düşünceler akabilir, ancak siz yine de tüm dikkatinizle seçtiğiniz şeye odaklanın. Odaklanmak için nede karar kılacağınızdan pek emin değil misiniz? Mum alevini, bir demet çiçeği ya da bir ağacı seçebilirsiniz,., Bunu meditasyon sırasında da devam ettirebilirsiniz.

Mazeret 2:
Düşüncelerimin akışına hakim olamıyorum
Bu, meditasyon sırasında en sık dile getirilen sorunlardan biri, Düşüncelerin birbiri ardına akmasına engel olamıyorsanız bir de bu yöntemi deneyin: Sessiz bir köşeye oturun ve düşüncelerinize odaklanın. Aklınızdan geçenleri sanki dışarıdan bakıyormuşçasına gözlemleyin. Bu akan düşünceler arasında küçük bir boşluk yakalamaya çalışın. Ve düşünceler arasında yakaladığınız bu boşlukları uzatmaya, bu boşluklarda zihninizi dinlendirmeye çalışın.

Mazeret 3:
Sessiz bir yer bulamıyorum
Hayır, bu da sizi meditasyon yapmaktan alıkoyacak bir mazeret değil, bize göre... Günlük yaşamınızı geçirdiğiniz mekanlardaki sesleri dinleyerek, bu eylemi meditasyonun farklı bir formu haline getirebilirsiniz. Rahat bir pozisyonda oturun ve sesleri kulağınızı tırmalayan bir gürültü gibi değil de biraz daha farkına vararak dinleyin. Normalde dikkatinizden kaçacak kadar uzak olan sesleri, zar zor duyulacak kadar alçak olanları dinleyin... Ardından bu egzersizin sonuçlarını gözden geçirmelisiniz. Kendinizde bit farklılık gözlemlediniz mi? Ya da daha iyi bir dinleyici olmanın ne kadar büyük bir efor gerektirdiğini? Hiç fark etmediğiniz ne kadar çok ses olduğuna ve bu kadar çok sesi nasıl duyabildiğinize şaşırdınız mı? İşte size harika bir meditasyon deneyimi!

Mazeret 4:
Dikkatimi odaklamak imkansız görünüyor
Meditasyonun amacı dikkatinizi toplayarak, içinde bulunduğunuz ana yüzde yüz odaklanmanızı sağlamaktır. Zen üstadıyla öğrencisi arasında geçen ünlü bir diyalog vardır. Öğrenci üstadına sorar; "Usta, aydınlanmışlığı yaşamıma nasıl geçirebilirim? Onu günlük yaşamımın her anında nasıl deneyimleşebilirim?" "Yemek yiyerek ve uyuyarak" diye yanıtlar üstat. "Ama herkes yemek yiyor ve uyuyor" der öğrencisi, "Herkes yemek yerken sadece yemez, uyurken sadece uyumaz" diye yanıtlar üstat. Anlamı gayet açık, hayatın her anının farkında olun...

Mazeret 5:
Huzursuz biriyim, sabit duramıyorum!
Meditasyonda en önemli şey, başlamadan önce rahat bir pozisyon bulmaktır, insanlar nedense meditasyon yapmak için çalışırlar, bunun sonucunda da tabii ki bu pozisyonda rahat edemezler. Rahatlayıp uygun pozisyonu bulduysanız şimdi kıpır kıpır, yerinde duramayan yapınızla baş etmeye çalışabilirsiniz. Bunun için nefesinize odaklanın ve sakin bir şekilde nefes alıp verin. Birkaç dakika sonra dikkatinizi vücudunuza yönettin. Vücudunuzda herhangi bir ağrı, rahatsızlık ya da zevk veren bir şey hissediyorsanız bu duygulara yoğunlaşın ve keyfine varın, ama sabit bir şekilde durmaya da devam edin. Böylece bu duyguların dikkatinizi dağıtmasına izin vermek yerine onları kabul etmeyi öğrenirsiniz. Bir sonraki aşamada organlarınız ve fonksiyonları üzerine düşünün. Kalbiniz, akciğerleriniz, böbrekleriniz, mideniz,., Kanınızın bir nehir gibi akıp çevresindeki tarlaları yani organlarınızı beslediğini hissedin... Vücudunuzdaki tüm organlarının birbirlerine bağlı olduğunu ve birbirlerine ihtiyacı olduğunu hatırlayın...

Mazeret 6:
Düşüncelerimle baş başa kalınca moralim bozuluyor
Bazılarına meditasyon zor gelir, çünkü bu onları iç dünyalarına odaklanmaya zorlar. Oysa iç dünyanın deşifresi gerçekten çok yararlı olabilir. Deneyeceğiniz bu yöntemle negatif duygulardan kurtulup daha pozitif ve kendine güvenli biri olabilirsiniz: Sakin bir köşeye oturup gözlerinizi kapatın ve diğer insanların size yakıştırdığı etiketleri analiz edin. Asi, kurban, altın kız, soğuk, ukala vs vs.. Bunları bilinç üstüne çıkarmak size biçilen bu giysilerden kurtulmanın ilk adımıdır. Başkalarının size giydirdiği giysileri, sizi soktuğu kalıpları düşünün ve onları daracık, sizi sıkan bir elbise gibi hayal edin. Hazır olduğunuzda bu giysinin fermuarını açın ve ondan kurtulun ve bir dakika boyunca çıplak kaldığınızı düşünün... Eğer yeni bir kimlik istiyorsanız kişiliğinizi daha iyi ifade eden ve size daha yakışan bir giysi seçin, Kırmızı halıya layık, şık bir elbise ya da uçuşan ipeklilere ne dersiniz?

Mudra ve Mantra
Meditasyon yapmaya karar verdiyseniz, o zaman biraz da meditasyon terminolojisinden haberdar olmanız gerekiyor. Mudra ve Mantra meditasyonda en fazla telaffuz edilen iki sözcük. Mudra, el pozisyonları anlamına geliyor. En sık kullanılan şekli ise başparmak ve işaret parmağı birleştirilerek yapılan şekil. Mantra ise sürekli tekrarlanan söz olarak tanımlanabilir. Kendinize Hindu dilinde herkesin bildiği bir mantra seçebileceğiniz gibi, Türkçe sizi anlatan bir sözcük de söyleyebilirsiniz.

Vucut Tipinize Uygun Giyinin



Uzun boylu, kısa boylu, şişman, zayıf hiç fark etmez. Güzel ve estetik görünmek için önemli olan vücut şeklinize uygun kıyafet seçimini yapmak...

Sizin için kıyafet seçmek bir ızdıraba mı dönüşüyor? Her gün aynanın karşısına geçip “Acaba bugün ne giysem?” diye mi düşünüyorsunuz? O zaman şu an doğru yazıyı okuyorsunuz. İşte size vücut şeklinize uygun giyim önerileri...

Balıketli bir vücuda sahipseniz

Toplu kadınlar genellikle bol giysiler ve gösterişsiz renklerle vücutlarını saklamak eğilimindedir. Ancak bunun yerine üzerinize oturan, göğüs ve kalçalarınızı saran giysileri tercih etmekte fayda var. Vücudunuzun beğendiğiniz yanlarını öne çıkarmak için aksesuarlardan da yararlanabilirsiniz. Mesela dikkati ince belinize çekmek için, kontrast renklerde şık bir kemeri, gözden kaçmayacak parlak ayakkabılarla tamamlayabilirsiniz. Unutmayın, bol kesimli giysiler sizi daha da hımbıl gösterir. Üzerinize oturan tok kumaşlar daha şık durur.

Olmazsa olmazlar

* Kalçaları dik tutacak, bacaklarınızı uzun gösterecek size uygun yapılmış bir pantolon.

* Korse şeklindeki üstler belinizi de ortaya çıkarmada birebirdir.

* Rahat, yüksek topuklu bir ayakkabı, hem uzun gösterir, hem de yürürken salınmanızı sağlar.

Uzun ve inceyim diyenler

Bu vücut tipine sahip kadınlar her şeyi giyebilirler. Üstte taşınması zor pek çok trend, bu vücut tipinde harika durur. Bu nedenle maceracı olup, değişik kombinasyonları rahatlıkla deneyebilirsiniz. Peki nelerden kaçınmanız gerekiyor? Eğer göğsünüz küçükse, düşük kesimli üstlerden uzak duruyorsunuz. Ayrıca baldır hizasında biten kısa paçalı pantolonlar ve dirseğin biraz altında biten kol boyuna da dikkat. Bunlar çok kısaymışsınız gibi bir etki yaratabilir.

Olmazsa olmazlar

* Dar pantolonlar. Bunları topuklular, ya da babetlerle giyin.

* İnce ve üzerinize yapışan uzun elbiseler.

* Uzun olan gövde boyunu daha kısa göstermek için yatay çizgili üstler.

* Jean veya şık pantolonlarla giyebileceğiniz jarse üstler.

Ufak tefek misiniz?

Bu tip bir vücuda sahip olanlar için en önemli şey, giysilerinizin üzerinize oturmasıdır. Tek renk giyinmek ve koyu renkleri seçmek modern bir görünüm ve bütünlük sağlar. Minyonlara en çok kısa etekler yakışır. Uygun çoraplar ve ayakkabılar boyunuzun da daha uzun görünmesini sağlar. Farklı renk ve tarzları bir arada kullanmak dikkati böleceğinden, sade modeller, tepeden tırnağa tek bir renk kullanımı ihtiyacınız olan bütünlüğü sağlar.

Olmazsa olmazlar

* Diz üzeri etekler.

* Üzerinize oturan kazaklar.

* Pantolonlarla giymek üzere az topuklu botlar.

* Üzerinize uygun boru paça pantolonlar. Daha uzun görünmenizi de sağlarlar.

Vücudunuza hangi kıyafetlerin yakıştığını, hangilerinin yakışmadığını biliyor musunuz?

Kısa boyluysanız...

Pantolon: Eğer vücudunuzun üst kısmını uzun göstermek istiyorsanız düşük belli pantolonlar tercih etmelisiniz. Bacaklarınızı olduğundan uzun göstermek için ise yüksek belli ve düz inen pantolonlar seçin. Kontrast renklerden ve iri desenlerden kaçının. Canlı renkleri üstünüzle aynı tonlarda olmak kaydıyla rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Ceket ve gömlek: Fazla uzun veya belde biten kısa ceketlerden kaçının. Bele oturan ve kalça hizasında kalan modeller seçin. Düşük belli bir pantolon giymek istiyorsanız üzerine saçaklı, püsküllü veya payetli bir gömlek kullanabilirsiniz. Altla üst arasında renk kontrastları yapmayın, illa bir kontrast yapmak istiyorsanız, kumaş türü kontrastları uygulayın: ipek bir elbise üzerine jean ceket gibi.

Elbise: Tek renk ve düz kesim elbiseler silueti daha uzun gösterir. Ayrıca kadınsı ve seksi kesimleri de rahatlıkla kullanabilirsiniz. Etek boyu baldırların ortasına hatta topukların hemen üstüne kadar inebilir.

Kiloluysanız

Pantolon: Pantolonlarınızı mümkün olduğunca krep gibi dökümlü kumaşlardan seçin.

Üst: Özellikle pantolon üzerine, bacaklarınızın üst kısmına dek inen uzun tunikler giyin. Göz alıcı, dikkat çekici büyük desenler yerine tek renk ve koyu tonları tercih edin. Dekolte kullanmaktan kaçınmayın ama kalın ve belinizi saran kemerlerden Kaçının!

Ceket: Dökümlü kumaşlardan olanları tercih edin; mümkünse önünü iliklemeden giyin. Ceketlerinizde büyük vatkalar yerine daha küçük, omuzlarınızı hafifçe yükseltecek vatkalar kullanın.

Elbise - etek: Asla vücudunuzu sarmamalı, streç kumaşlara veda edin! Vücuda yapışmayan, uçuşan kumaşlar idealdir. Renk olarak daha çok tek renk ve koyu tonlar kullanın. Emprime seviyorsanız minik desenlileri tercih edin. Etek boyu baldırlarınızın hemen altına dek inmeli; daha uzun boylar da rahatlıkla kullanabilirsiniz.

Geniş kalçalıysanız...

Pantolon: Geniş pantolonlarla kalçalarınızı kamufle etmeye çalışmayın. Dökümlü kumaştan dikilmiş, düz kesim pantolonlar giyin. Her zaman koyu ve tek renk tercih edin. Asla ve asla tayt giymeyin!

Üst: Üstünüz ince ve kalçalarınız genişse, vücudunuzdaki bu farkı yok etmeniz gerekiyor. O halde, dikkati vücudunuzun üst kısmına çekecek tarzda gömlek, kazak, tişört giymekte tereddüt etmeyin. Çiçekler, geometrik şekiller, karışık renkler, hatta büyük aksesuarlar kullanın, minik dekolteler uygulayın. Göz ve dudak makyajına ağırlık verin.

Elbise - etek: Eteklerinizde dökümlü kumaş ve nötr renkler (siyah, gri, bej gibi) kullanın. Verev kesim ve büzgülü modellerden kesinlikle kaçının. Bel oyuğu kalçanın hemen üzerinden başlayan kesimler tercih edin. Elbisede dikkat etmeniz gereken nokta, göğüslerinizi belirginleştirmek, kalçanızı ise saklamaktır. En doğru model, bel hattı olan ama bele fazla oturmayan, kalça yuvarlağını çıkarmayan düz kesimlerdir. Diz altı etek boyu en ideal olandır.

Kadinlardan Imaj Danismanina Sorular



Geniş basenler, kalın kollar ya da şişkin göbekler, sevdiğiniz giysileri giymenize engel olmasın!

Merhaba benim basenlerim çok geniş. Pantolon giydiğimde daha da belirgin oluyor, bu yüzden genellikle etek giyiyorum. Sizce nasıl etekler giymeliyim?

Kloş etekler gibi çan kesimli etekler de basenleri sıkmadan aşağı ineceği için burayı vurgulamazlar. Aşağı doğru daralarak inen kalem eteklerden uzak durun, çünkü bunlar basenin genişliğini daha çok vurgular. Eteklerinizde cep, detay, işleme vs kullanmayın çünkü her biri sizi daha kalın gösterebilir. Renk seçimlerinizde de koyu renkleri tercih etmenizi hatırlatmak isterim, açık ve parlak renkleri daha çok bluzlarınızda kullanın ki kalça ve basene dikkat çekmeyin. Pantolonlarlaysa uzun kesimli ceketler tercih edebilirsiniz.


Popoyu daha kalkık ve küçük gösteren bir pantolon modeli öneriniz var mı?

Pantolonda küçük ve kapaklı arka cepler, popoyu daha kalkık gösterebilirler. Bu koton, ve jean kumaşlarda uygun olur. Daha yumuşak, hafif akışkan kumaşlardaysa yine pantolonun arkasında belden hafif büzgülerle de bunu yapabilirsiniz. Örneğin yaz aylarında büzgülü bir pantolonla kombinleyeceğiniz bluzunuzun sırtında dikkat çekici hilelerle, örneğin sırtı açık bluzde sırtta fiyonklar, ya da sırta doğru takılmış bir kolye gibi hareketlerle gözleri daha yukarı taşıyabilirsiniz, bu da poponuzun daha kalkık olduğu etkisi yaratır.


Benim kollarım çok kalın. Beyaz karpuz kollu gömlekleri çok seviyorum ama hepsinin kolları daracık. Hiçbiri uymuyor. Aslında vücudumun alt kısmı çok ince ama kollarımın kalınlığından dolayı, sanki çok şişmanmışım gibi görünüyorum. Sizce nasıl gömlekler ve bluzlar giymeliyim?

Kollarınız vücudunuzun altına göre daha kalınsa, dikkati kollarınızdan uzak, daha ince, daha narin yani vücudun alt kısmına çekmek ve bu detayları da orda uygulamak hem proporsiyonu dengeler hem de göze daha hoş gözükerek size kendinizi iyi hissettir. Karpuz kol gibi detaylı ve kabarık kol kesimleriyse bulunduğu yeri daha da kalın gösterir. Karpuz kol kesimi eğer kol dirsekten aşağıda bitecekse daha uygun bir kesim olur sizin için. Kısa kol bluzlardaysa omuzdan dökümlü, kloş, kol evi geniş kesimli kolları tercih edin. Kloş kesim kollarda verev çizgiler kolu daha ince gösterir. Özellikle omuzlarınız da genişse, yarasa kol ve reglân kol kesimleri daha uygun olur.

Göbeğimi kapatmak için son zamanlarda moda olan bol bluzları giyiyorum ama bu defa da herkes beni hamile zannediyor. Nasıl bir çözüm bulmalıyım?

Bol kesim bluz ve tuniklerin basene oturan modelleri vardır, eğer kalçalarınız darsa bu tip basene oturan, basende sıkı, üstü dökümlü merzerize bluz ve tunikleri deneyin. Ya da üstünüzde koyu renkleri denerken etek ve pantolonda daha açık renkle dikkati aşağı çekebilirsiniz yine bedeninizin altı daha inceyse. Ya da katlı giyim kullanabilirsiniz, örneğin içinize koyu renk ince atlet kesimli bir tshirt, penye ile onun üstüne daha açık renklerde rahat kesimli bir gömlekle bel ve göbek fazlalığını sportif bir görüntüyle kamufle edebilirsiniz. Aradan gözüken penyenin kontrastı ile hem beliniz hem göbeğiniz daha zarif ve ince gözükür.


Gardırobumu fazla para harcamadan daha kullanışlı hale getirmem için ne önerirsiniz?

Gardırobunuzu kullanışlı hale getirmenin en akıllıca yolu kapsüller halinde giyim stratejisini izlemek. Hem düzenlerken hem de alışverişlerinizde. Böylelikle sadece bütçenizde değil zamandan ve yerden de tasarruf sağlarsınız. Kapsül giyim için öncelikle birbiriyle uyumlu parçalardan yola çıkarak, hangi üstler hangi altlarla kombinlenebilir, gözden geçirmenizi öneririm. Sonra da eksik kalan parçalar için alışverişe çıkmanızı. Gardırobun ana parçaları olan temel giysiler, etek, pantolon ceket, elbise vb kıyafetleri halen giydiğinizden farklı kombinlerle giyebilir misiniz, sorun kendinize... Aksesuarlara yatırım yapabilirsiniz… Örneğin farklı bluzlar deneyebilirsiniz… Her zaman taktığınız kısa kolyeler yerine gömleğinizin üstüne takacağınız uzun bir kolye, hırkanıza iliştireceğiniz bir broşla elbisenin kendi kemeri yerine şık kalın bir rugan kemer, vb aksesuarlarla farklı görüntüler yakalayabilirsiniz.


İkinci el kıyafetleri özellikle, bir döneme ait olanları giymeyi çok seviyorum, ama bunları nereden bulacağım konusunda bir fikrim yok. Bana birkaç adres önerebilir misiniz?

Bu konuda bir kaç yıl öncesine kadar pek alternatif yoktu, illa ki yurtdışına çıkmak gerekiyordu. Sizin de yurtdışına çıkma fırsatınız varsa New York doğu yakasında vintage butiklerin ağırlıklı olduğu bölge.1920 ve 70’li yıllar arasındaki giysiler ilginizi çekiyorsa Ece Sükan’ın Teşvikiye’deki butiği ilginizi çekebilir. Yine vintage meraklısı bir diğer manken Ahu Yağtu’nun mağazası, Second Chance sizin için uygun bir başka adres olabilir, Bebek’te. Cihangir de Porto Bella var, Aznavur Pasajı"nın içinde Roxy var, Harbiye"de Berna var, Beyoğlu’nda By Retro ve bir de internet alışverişi seviyorsanız ebay’den sonsuz seçenek bulabilirsiniz…

Gerçek bir esmerim! Ama en çok sevdiğim renk siyah... Sizce çok kapkara görünmemek için nasıl bir tarz belirlemeliyim?

Siyahın sizi kapattığını düşünüyorsanız rengi yüzünüze çok yakın kullanmayın, daha V yaka, şal yaka, ya da degaje gibi yüzünüzle araya ten kontrastı koymanızı sağlayan seçimler yapabilirsiniz. Bu kontrasta ek olarak aksesuarlarla görüntüye renk katabilirisiniz... Örneğin boynunuza bağlayacağınız daha canlı tonlarda bir fularla ya da teninize yakışan altın yada gümüş tonlarda aksesuarlar da ışıldayabilirsiniz. Bu kolye olabileceği gibi seviyorsanız iri küpeler de olabilir.


10 gün önce bir bankada çalışmaya başladım. Aslında oradaki kıyafet yönetmeliği hiç bana göre değil. Ceket-etek kombinasyonundan nefret ediyorum! Oranın kurallarını bozmadan nasıl daha tarz giyinebilirim?

Banka çalışanlarıyla profesyonel imaj eğitimlerim sebebiyle sık sık bir araya geldiğimizde bu kuralları sık sık gözden geçiriyor, alternatif giysileri konuşuyoruz. Ceket etek takım veya birbiriyle uyumlu kombinasyonları eğlenceli hale getirmek isterseniz, içinize giyeceğiniz bluzlarda renkli seçimler, bu yazın parlak renklerini kullanabilirsiniz, sarı, mor, kırmızı hatta yeşil gibi. Bluzlarda koton yerine daha hareketli kumaşlar kullanabilirsiniz, ipek ve saten gibi. O kadar çok alternatif model var ki, belki de sizin sevmediğiniz daha köşeli kesimlerdeki klasik blazer ceketlerdir. Ceketlerinize broşlarla hareket katabilirsiniz, ya da kolye seviyorsanız kolyeler tarzınızın parçası olur. Yaz ayları için yakasız ceketler, truvakar kollar ya da bele oturan bluz kesimli ceketler deneyebilirsiniz. Gömlek kesimli elbiseler de minik hırkalarla kombinlenerek kullanılabilir. Etek sevmiyorsanız kapri pantolon dışında klasik kesimli kumaş pantolonları, daha modern bir tarzınız varsa yüksek bel kesimli bol paça pantolonları, gömleklerle merserize bluzlarla birlikte kullanabilirsiniz.


Geçen hafta saçlarımı sarı olan saçlarımı kızıla boyattım ve şimdi hiçbir kıyafetim üzerimde güzel durmuyor. Sizce yeni saç rengime en uygun renkler neler?

Esra Hanım, renk seçimlerinde saç renginden daha çok ten renginiz ve öte yandan ten ve saç renginin uyumu belirleyicidir. Kızıl deyince akla pek çok ton geliyor, bakır tonlarından kırmızılara kadar geniş bir yelpaze kızıl tanımlanabiliyor, bu durumda doğru renkleri tavsiye etmek biraz zorlaşıyor. Öncelikle teniniz sıcak, altın tonlardaysa tozpembe, leylak gibi pastellerden uzak durun, bunlar sizi soldurur. Lacivert, gri tonlarını giyeceğiniz zaman bunları somon, şeftali tonlarıyla kombinleyin. Çikolata, bronz, yosun ve küf yeşili, limon yeşili, mercan, turuncuya yakın kırmızılar, sıcak sarılar yanı sıra eğer saçınızın kızılı daha çok bakır tonlarındaysa zeytuni yeşiller, karamel ve altın tonlarında bakırlar, pas rengi, hardal sarısı da kullanılabilir.

Kadinlarin Dustugu Buyuk Tuzak



Psikolog Şebnem Turhan’a göre kadının adı hala yok ve adı olmayanların düştüğü en büyük tuzak, onların hâlâ şiddet görüyor olmasının en büyük nedeni

Milenyum çağında da olsak, global bir dünyada da yaşasak, kadına yönelik şiddet tüm acımasızlığıyla devam ediyor. Üstelik kadının ekonomik ve öğretim düzeyi ya da yaşadığı ülke de şiddete maruz kalmasına engel olamıyor. Yapılan araştırmalar; şiddete maruz kalan kadınların yüzde 91’inin bu sorunu çözemediğini gösteriyor.

Psikolog Şebnem Turhan’a göre; kadınlara yönelik şiddetin bir kısır döngüye dönüşmesinin en büyük nedeni, kadının bu şiddeti kabullenmesi ve içselleştirmesi: Kadınların bir kısmı şiddeti ‘sevgi gösterisi’ gibi algılayabiliyor, kimi erkeğin sosyal statüsü nedeniyle sesini çıkarmıyor, hatta bazıları kendini suçlu hissediyor. Kadının şiddeti kabullenmesi de şiddeti olağan hale getiriyor!

Gelişen teknoloji, yükselen ekonomik ve refah düzeyine rağmen tüm dünyada kadınlar şiddet kurbanı olmaya devam ediyor! Dünya Sağlık Örgütü (WHO) şiddeti; “Fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda, yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması” olarak tanımlıyor. Kadına yönelik şiddet; coğrafi sınır, ekonomik gelişmişlik ve öğretim düzeyine bakılmaksızın tüm dünyada ve kültürlerde yaygın bir biçimde sürüyor. Medical Park Bahçelievler Hastanesi’nden Psikolog Şebnem Turhan; kadına yönelik şiddetin nedenlerini değerlendirdi:

• Şiddetin en yaygın görülen biçimi, erkeğin kadına ve çocuğa karşı uyguladığı aile içi şiddet! Aile içi şiddet; kadının psikolojik (kadının küçük görmek, ona aşağılayıcı adlar takmak gibi kadını küçük düşüren hareket ve sözler), ekonomik (kadının çalışmasına izin verilmemesi, kadının elinden maaşının alınması, ona az para verilmesi ve ona verilen paranın sürekli olarak hesabının sorulması ve kadının ekonomik yönden bağımlı hissetmesini sağlayacak her türlü davranış), cinsel (tecavüz, taciz, evlilik içi tecavüz, ensest vb) ve fiziksel (kadının bedenine yönelik her türden zarar verici davranış) şiddete maruz kalmasıdır.

SEVİYOR Kİ DÖVÜYOR!
• Şiddetin algılamasında ve tanımlanmasında, her zaman toplumun ve bireylerin kültürel değerleri önemli rol oynuyor. Örneğin Türkiye’de yapılan bir araştırma; evli kadınların eşleri tarafından cinsel birlikteliğe zorlanmalarını, ‘cinsel şiddet’ olarak nitelendirmediklerini gösteriyor. Söz konusu durumun nedeni, Türk toplumunda kadına yüklediği cinsel ve sosyal roller çerçevesinde açıklanabilir. Bütün bu değerler ve roller de iletişim yoluyla nesilden nesle aktarılıyor. Yani şiddeti anlamlandırmada, ‘iletişim biçimleri’ temel rol oynuyor.

ANNEDEN KIZINA KALAN MİRAS!
• Şiddetin bir ‘sevgi göstergesi’ olarak algılamasının temelinde; aile modelinin önemli bir etkisi var. İlgi ve sevginin ne olduğu ve nasıl yaşandığının ilk öğrenildiği yer aile; şiddet de, sevgi ve ilginin göstergesi olarak aile içindeki iletişim yoluyla öğreniliyor. Örneğin; bir ailede baba ve anne arasındaki iletişim, ya da ebeveyn ve çocuk arasındaki iletişim, şiddet üzerine kurulu olabilir. Bu tür ailelerde kız çocukları; özdeşim kurdukları annenin etkisiyle, erkeklere boyun eğmenin doğal bir davranış olduğunu özümser ve şiddete uğradıklarında anneleri gibi boyun eğici bir şekilde davranabilir. Hem anne babaları arasında gördükleri, hem de kendileri yaşadıkları için, şiddetin istinai bir durum değil, bütün evliliklerde görülen bir durum olduğuna inanıyor ve şiddete boyun eğiyorlar.

BASKICI AİLE MODELİNİN MAHSULÜ!

• Aile içi iletişim faktörleri de şiddetin kanıksanmasına neden olabiliyor. Duygusal açıdan katı özellikler taşıyan, çocuğu pasifleştiren, aşağılayan, eleştiren, anne ve babanın koyduğu kurallardan çıkamayan, çıktığında şiddetle cezalandıran, çocuğun isteklerini göz ardı eden, kendisi için yapılan iyiliklerin söylenerek anne ve babaya borçlu hissettirilen bir şekilde yetiştirilmiş kız çocukları şiddete karşı koyamayabiliyor.

KENDİNİ ‘KURBAN’ GÖREN KADINLAR…

• Katı aile koşullarda yetişmiş bir kadının; kendisini hayatta iyilikleri hak etmeyen, hakketmek için de belli koşulları yerine getirmesi gereken, birçok acıyı çekmeye mahkum olan, kendine güveni olmayan biri, bir ‘kurban’ olarak görmeye başlıyor. ‘Kurban’ rolünü üstlenen kadınlar, şiddetin gerçek sorumlusu olarak kendilerini görüyor ve saldırganın sorumluluğunu üstlerine alıyorlar.

• Kadının kişilik yapısı da şiddete karşı tavrını belirliyor. Mazoşistik, depresif veya bağımlı kişilik yapılarıyla; etrafa ‘ben öyle acılar çekiyorum ki bunu benden başka kimse çekemez’ mesajı veriyorlar.

BİR GÜN DÖVMEKTEN VAZGEÇER UMUDU

• Kadınların bir kısmı kendilerine şiddet uygulayan kişinin bir süre sonra bu davranışında vazgeçeceğine inanıyorlar. Bu inanç, onların şiddet uygulayan kişiye olan boyun eğme davranışlarını pekiştiriyor. Bazı kadınlar ise yaşadıkları şiddet ve öfkeyi inkar eğilimi taşıyor ve şiddetin kurbanı olmaya devam ediyorlar.

• Yapılan araştırmalara göre; şiddete maruz kalan kadınların yüzde 91'i hiçbir şekilde bu sorunu çözemiyorlar. Geçmiş yaşantılarından gelen ‘her ne yaparsam yapayım sevilmeyeceğim, kabul edilmeyeceğim’ inancıyla etkin bir çözüm yolu bulamıyorlar.

• Kadının erkeğe karşı ikincil konuma yerleşmesini öğreten ataerkil yani erkek egemen toplum yapısı; itaat eden, söz dinleyen, korunmaya muhtaç bir kadın ile emir veren, eleştiren, koruyan ve kollayan bir erkek modelini beraberinde getiriyor.

• Sonuç olarak kadının şiddeti bir ‘sevgi gösterisi’ olarak görmesi ve sonrasında da kendisini suçlaması; aile içi iletişimden başlayarak, kişinin ruhsal dinamikleri, problem çözme becerileri, sosyal ve kültürel etkenler olmak üzere dört ana çerçevede değerlendirilebilir. Saydığımız tüm bu etkenler; kadına yönelik şiddeti, boyun eğmeyi, erkeğin isteğini yerine getirmesi gerektiği inancını destekliyor ve şiddetin sıradanmış gibi algılanmasına zemin hazırlıyor.

SOSYAL STATÜ TUTKUSU DAYAĞA BOYUN EĞDİRİYOR

Kadınların kendilerine yönelik şiddete boyun eğmelerinin bir başka nedeni de; sosyoekonomik sebepler! Kadının ekonomik olarak erkeğe bağımlı olması ve ilişkinin getirdiği sosyal ve ekonomik birtakım kazançlardan vazgeçmek istememesi gibi etkenler, şiddeti kabullenmesine neden olabiliyor. Örneğin, ekonomik durumu çok iyi olan bir adamla birlikte olan ya da evli olan bir kadının hayat standartlarında vazgeçmek istememesi ya da adamın sahip olduğu sosyal statüyü kullanması, onun gördüğü şiddeti kabullenmesine yol açabiliyor. Örneğin bir doktorun ya da avukatın eşi olduğundan dolayı böbürlenmesi bu tür ilişkinin devamına neden olabiliyor. Toplumda ‘dul’ olarak anılacağını düşünmesi de şiddeti durdurmada engel teşkil edebiliyor.

KIZINI DÖVMEYEN DİZİNİ DÖVER!..

Toplumlara mahsus atasözleri, masallar, görsel ve yazılı basın yoluyla öğrenilen cinsiyet rolleri de şiddeti meşrulaştıran etkenler arasında sayılabilir. ‘Kızını dövmeyen dizini döver’, ‘annenin vurduğu yerde gül biter’, ‘kocan değil mi hem döver hem sever’, ‘kadının sırtından dayağı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin’, ‘dayak cennetten çıkmadır’ gibi şiddeti toplumlarda sıradanlaştırmasını sağlayan atasözlerini çoğaltmak mümkün..

Sonbahar Sizi Yaslandirmasin



Havalar hâlâ yazı aratmayacak kadar güzel gitse de, çok kısa bir süre sonra sonbahar gelecek. Tabii, ani hava değişimleri de! Eğer cildinizin savunmasız kalmasını ve sonbahar yaprakları gibi kurumasını istemiyorsanız bu önerilere dikkat!

Sonbahardaki ani hava değişimleri, tüm vücudun olduğu gibi cildin de savunma mekanizmalarını zayıflatıyor. Sonbaharda bir gün sıcak olan hava, ertesi gün soğuk ve rüzgârlı, bir diğer gün yağmurlu olabiliyor. Hava sıcaklıklarında yaşanan bu değişimler de cilde zarar veriyor. Ani değişime maruz kalan cilt kuruyor ve daha hızlı yaşlanıyor.

Özellikle hassas ciltlere sahip olan kişilerin sonbaharda cilt bakımına ekstra özen göstermeleri gerekiyor. Cildimizi yazın güneşin zararlı etkilerinden koruduğumuz gibi sonbaharda da havanın olumsuz etkilerinden korumalıyız. Hava ısısındaki bu farklar, problemli ciltlerde kızarık ve kırışıklıklara sebep olabiliyor. Daha ileri durumlarda ise soğuk ve neme, hava kirliliğinin eklenmesiyle ciltteki kızarıklıklar yerini, yağ üretiminde artışa ve uzun vadede yağlı bir cilt tipinin ortaya çıkması gibi problemlere bırakabiliyor.

Kirli hava cildi de zehirliyor

Sonbaharda ciltte oluşan kızarıklıklar, egzamalar ve dermatitler sıklıkla karşılaşılan önemli sorunlardan. Bunların en önemli sorumlusu da, cildin doğal savunmasını sağlamak için salgıladığı “sebum” adı verilen yağ tabakasına karışan, kirli havanın zehirli partikülleri. Bu nedenle, sonbaharda cilt hijyeninin önemi bir kat daha artıyor. Ancak cilt temizliğinin doğru ürünlerle, bilinçli bir şekilde yapılması gerekiyor. Gereğinden fazla agresif davranıldığında, dış etkenlere karşı korumasız kalacak şekilde cilt, koruyucu yağ tabakasını yitiriyor. Aksine, temizlik çok yüzeysel yapıldığındaysa, bu tabaka yukarda sözünü ettiğimiz irritasyonlara sebep olan çok sayıda bakteri için uygun bir ortam oluşturuyor.
Cilt yaşlanması ve bitkisel ürünlerle ilgili araştırmalarıyla tanınan B’iota Laboratuvarları Medikal Direktörü Prof. Dr. Kerim Alpınar ise sonbaharda hassaslaşan cildimize özen göstererek gerekli bakımların yapılması gerektiğini belirtiyor. Doğal yöntemlerle cilde müdahale edilmesi gerektiğini belirten Alpınar, sonbahar bakımı için şunları söylüyor:
“Öncelikle cilt temizliğine önem verilmeli. Örneğin çevreden gelen kirliliklerinin de etkisiyle, en fazla kirlenen yüzümüzün günde iki kez, doğal nemlendirici içeren bir sabun ve tercihen yumuşak bir suyla temizlenmesine önem verilmeli. Ancak bu işlemin günde iki kezden fazla yapılması, cilde zarar verebilir bu nedenle tavsiye edilmez”.

Yaz sonunda cilt bakımı çok önemli

Yaz mevsiminin sonunda cilt donuk ve kuru görünebiliyor. Cildi ölü hücrelerden arındırmak ve güneş koruyucular nedeniyle yağ ve kir dolan gözeneklerin açılmasını sağlamak için derin temizlik yapılması gerekiyor. Sonbaharın olumsuz etkileriyle birlikte cildimizin daha da kırışmaması için cilt tipine ve yaşımıza uygun bakımların düzenli olarak yapılması şart.

Doğal yaşlanma sürecine giren cilt, çevresel faktörlerin etkisiyle kırışmaya ve elastikiyetini kaybetmeye başlıyor. Kronolojik yaşlanmanın yanı sıra çevresel etkenler erken kırışıklıklara sebep oluyor. Erken kırışıklıklar, özellikle dudak çevresi, göz kenarı ve alın bölgelerinde oluşan mimik kırışıklıkları ve ince çizgiler. Bu tarz ince çizgiler için çizgileri yok ederken aynı zamanda cildi gençleştirerek çift yönlü etki gösteren kırışıklık serisi ürünleri kullanılması gerekiyor. Hormonal değişiklikler ve hormonal aktivitelerin yavaşlamasıyla 45 yaş sonrası cilt yaşlanması hızlanıyor ve ciltte sıkılık kaybı gözleniyor. Cildin nem tutma kapasitesi azalıyor. Sarkma ve gevşemelere karşı ciltte sıkılık kaybı, sarkma ve gevşemelere karşı mücadele eden, cilde ihtiyacı olan hammaddeleri en konsantre şekilde sunan ve kolajen sentezini tetikleyen kırışıklık serisi ürünleri kullanılması gerekiyor.


DUYDUNUZ MU?

Darphin kadın sağlığına destek veriyor

Güzelliğin içten dışa yansıdığına inanan Fransız kozmetik markası Darphin, olgunlaşmaya başlayan ciltlere yönelik özel geliştirdiği serum Predermine ile göğüs kanseri mücadelesine katkıda bulunuyor. Marka, Predermine Wrinkle Corrective Serum’un ekim ayı boyunca gerçekleşecek satışından elde edeceği kârın tamamını meme kanseri tedavisinde kullanılmak üzere bağışlayacak. Darphin ayrıca, Estee Lauder Companies Türkiye’nin Meme Kanseri Bilinçlendirme Kampanyası’na katkıda bulunurken, ekim ayı boyunca ürünlerinin bulunduğu eczanelerde, göğüs kanseri konusunda bilinçlendirme çalışmaları da gerçekleştirilecek. (Predermine Wrinkle Corrective Serum: 223 YTL)


İLK BEN GÖRDÜM

Erken kırışıklıklara son
“Deracine Erken Kırışıklık Serisi” cildi nemlendirirken kolajen sentezini de tetikliyor. Güçlü antioksidanlarla cildi serbest radikallerin olumsuz etkilerine karşı koruyan seri, güneşin zararlı ışınlarının ve diğer çevresel faktörlerin zararlı etkilerini ortadan kaldırarak, kırışıklıkları önlüyor. Seride, her cilt tipi için ayrı ürünler bulunuyor.

Mevsim dönümünde kolajen takviyesi

Bilim adamları cilt yaşlanmasının temel sebebinin kolajen eksikliği olduğunu belirtiyor. Cildin temel taşolan kolajen cilt dokusunun yüzde 80’ini oluşturuyor. Hydroderm ürünlerinin patentli Kolajen İnfüzyon Teknoloji Sistemi, cilde en temel ihtiyacını sağladığı söyleniyor. Serum ve kremlerinin düzenli kullanımla fark edilir sonuçlar sağlandığını anlatılıyor. Serum 219 YTL

Bitki sularından şampuan

Kimyasal hiçbir işlemden geçirilmeden buharla damıtılarak doğal bir yolla filtre edilen bitki özsularından oluşan Organicum Şampuan, vücuda zarar vermemek için petrol türevi yağ çözücüler ve solventler içermiyor. Organicum şampuanların, saç dökülmesi gibi saç ve saçlı deri sorunlarını ortadan kaldırdığı belirtiliyor. 19 YTL

Göğüslere özel maske

Stherb Göğüs Maskesi, göğüslerde ve dekotltede, yaşlanma, doğum yapma, hızlı kilo alıp verme ve diğer nedenlerle oluşan çatlak ve kırışıklıkları ortadan kaldırmak üzere formüle edilmiş bir ürün. Gece yatmadan önce göğüslere ve dekolte bölgesine uygulanan ürünün, haftada 3-4 kullanımda göğüslere form verdiği, göğüs cildinin daha sağlıklı, daha parlak ve genç görünmesini sağladığı söyleniyor.

Havyar gençleştiriyor

Kırışıklıkların yoğun bir şekilde bulunduğu tüm boyun, yüz ve dekolte bölgesine uygulanabilen, her cilt tipine uygun olan Orgavital Hyaluron Ampulleri, cildin hızla sıkılaşmasını sağlamak üzere üretilmiş. Hyaluron Ampuller, besin değeri çok yüksek olan havyar özünü yoğun olarak içeriyor. 285 YTL.

Tatil Donusu Tepehden Tirnaga Bakim Gerekli



Tatilden döndünüz, saçlarınız kupKuru, tırnaklarınız kırılır vaziyette ve güneş lekelerinizden rahatsızsınız. Çatlayan derinize çare düşünüyorsunuz işte tüm bu sorunlarınızı çözecek reçete:

Kumsalda keyifle güneşlendiğimiz, denizin tadına doyamadığımız, havuzlarda bol bol yüzdüğümüz yaz ayları geride kaldı. Tatilcilerin artık dönmeye başladığı bugünlerde tepeden tırnağa bir bakım yapmanın zamanı geldi! Güneşten, tuzlu ve klorlu sulardan yıpranan cildimize, saçlarımıza, tırnaklarımıza; kısacası tepeden tırnağa tüm vücudumuza bilinçli bir bakım yapmakta fayda var. Medical Park Bahçelievler Hastanesi Cilt Hastalıkları Uzmanı Dr. Makbule Dündar, tatil dönüşü için basit ama etkili bakım tüyoları verdi:

GÜNEŞ CİLDİ SARKITIR

Sıcak yaz günleri yavaş yavaş sona ererken, sonbaharı hissetmeye başladığımız bugünlerde cildimizde, saçımızda ve tırnaklarımızda da bazı değişiklikler ortaya çıkar. Güneşin, denizin ve havuzun etkisiyle cildimiz kurur ve lekelenir. Hatta uzun süre güneşe maruziyete bağlı olarak; cildimizde orta tabakada bulunan kollajen ve elastin lifler hasar görür, ciltte sarkma ve kırışıklık ortaya çıkabilir.

YAZ SONU HER AKŞAM NEMLENDİRİCİ

Yaz sonu cilt bakımında en önemli nokta; havuzdan ve denizden dolayı hayli kuruyan cildimizi uygun nemlendiricilerle nemlendirmektir. Nemlendiriciler, özellikle dermatologların önerdiği üre ve benzeri etkin madde içeren medikal kozmetik ürünler (dermatologların önerdiği ürünler) olursa; çok daha iyi sonuçlar elde edilir. Özellikle yaz sonu mutlaka her akşam cildimize nemlendirici uygulamalıyız. Günde en az 2 litre su içmeyi de cilt sağlığı açısından ihmal etmemeliyiz.

SABUNU BIRAKIN, BANYO YAĞI KULLANIN

Kuruyan cildi banyoda sabun kullanarak daha fazla kurutmamaya özen göstermeli; ph dengeli uygun temizleyiciler ya da temizleyici gibi kullanılabilen özel banyo yağları ile cilt temizlenmeli. Banyo sonrası cilde mutlaka uygun nemlendirici veya vücut yağı uygulanmalı.

GÜNEŞ LEKELERİNİ PEELİNG’LE SİLİN

Yaz sonu cildimizde gördüğümüz önemli bir değişiklik de ciltte güneşe bağlı oluşan lekelerdir. Bu lekeler, sonbahar veya kışın cildinize uygun bir kimyasal peeeling yöntemiyle düzeltilebilir. Kimyasal peeling; glikolik asit ve amino asit gibi kimyasallar kullanarak seans seans uygulanan bir çeşit cilt soyma işlemidir. Genellikle 15 gün arayla uygulanır. Mutlaka bir dermatolog tarafından uygulanması gereken peeling işlemi 15 gün arayla tekrarlanmalıdır. Kimyasal pelling dışında, leke tedavisinde günümüzde lazerler de kullanılıyor ve hayli iyi sonuçlar elde ediliyor.

GÜNEŞTEN SARKAN CİLDE LAZER

Yazın güneş hasarına bağlı oluşan cildimizde oluşan sarkma ve kırışıklıklar da, cilt gençleştirme tedavisinde kullanılan lazerlerle tedavi edilebiliyor. Seans seans uygulanan bu yöntemle, cilt daha sağlıklı ve genç bir görünüme kavuşabiliyor.

KURUYAN SAÇLARA MEZOTERAPİ

Saçlarımız da en az cildimiz kadar güneş, deniz ve havuzdan etkilenir. Yaz sonu özellikle saçlarımızda cansızlaşma ve kuruma meydana gelir. Kuruyan saç ve saç derisi; uygun nemlendirici saç maskeleri ile nemlendirilmeli ve uygun medikal kozmetik şampuanlar kullanılmalı. Kurulukla birlikte saç dökülmesi söz konusu ise; dermatoloğunuzun önereceği ağızdan destek ilaç tedavisi ve saç mezoterapisi iyi bir seçenektir. Saç mezoterapisi sayesinde; saçın ihtiyaç duyduğu vitamin ve destek maddeleri, direkt saçlı deriye, seri enjeksiyon teknikleriyle uygulanır. Hayli etkili olan yöntem, 15 gün arayla uygulanabilir. İlk seanslardan itibaren etkisi ortaya çıkar.

ÇİNKO TAKVİYESİYLE TIRNAKLARI GÜÇLENDİRİN

Yaz aylarında özellikle havuzda ve denizde bolca vakit geçirildiyse; tırnaklarda da kuruluk ve çizgilenmeler ortaya çıkar. Yaz sonu, tırnaklarda kuruluk sık karşılaşılan bir durumdur. Tırnaklarımız da; saçımız ve derimiz gibi neme ihtiyaç duyar. Dermatoloğunuzun önereceği uygun tırnak balsamları, tırnak sertleştirici solusyonlar ve özellikle biyotin ve çinko içeren besin takviyesi tabletlerle tırnaklarınız eski sağlıklı görünümüne kavuşur.

AYAKLARI VAZELİNLE YUMUŞATIN

Yaz sonunda ayak ve el bakımı da mutlaka yapılmalı. Ayakları, özellikle de topukları; salisilik asit içeren pomatlarla yumuşatıp, üre içeren kremlerle nemlendirmek hayli iyi sonuçlar sağlar. Yine sertleşen ayak tabanları, haftada bir ponza taşı ile rendelenirse, zaman içerisinde oluşmuş boynuzlaşma ve nasırlaşmanın önüne geçilmiş olur. Ayrıca ayaklara sık sık vazelin uygulamak da, ayak derisinin yumuşak ve sağlıklı görünmesini sağlar.

KIRIŞAN ELLER MEZOLİFTİNGLE GENÇLEŞİR

El bakımı da, en az yüz bakımı kadar anti-aging uygulamalarda önemli yer tutar. Özellikle yazın güneşe korumasız maruziyet; ellerde istenmeyen lekelenmelere, kollagen ve elastin liflerde harabiyete bağlı olarak da gevşeme ve sarkmalara neden olur. Eldeki lekeler hafifse, özel renk açıcı kremlerle düzeltilebilir. Daha ileri vakalarda lazer tedavisi uygulanabilir. Bazı durumlarda kriyoterapi (soğuk azot ile dondurma) iyi bir seçenek oluşturur. El dersinde oluşan gevşeme, sarkma ve kırışıklıklar, mezolifting uygulamarı ile tedavi edilebilir. Mezoliftingli tedavi yönteminde; el derisine seri enjeksiyon teknikleri ile hyalüronik asit ve değişik vitaminler (özellikle B,C ve biotin) enjekte edilir. Uygulama sayesinde hayli yüz güldürücü sonuçlar elde ediliyor.

ÇATLAYAN DUDAKLARA SERAMİDLİ KREM

Dudaklarımız da yazın güneşten etkilenir; denize ve güneşe bağlı olarak kurur ve çatlar. Uzun süre güneşe maruziyet dudaklarda ‘aktinik keilit’ diye adlandırdığımız bir tabloya yol açar. ‘Aktinik keilit’e bağlı olarak; dudakta belli bölgelerde kalınlaşma, çatlama, kapanmayan yaralar ve kabuklanmalar oluşur. Zaman içerisinde kronikleşen bu tablo, güneşe maruziyetin önüne geçilmezse kanserleşmeye kadar ilerleyebilir. Çatlayan ve kuruyan dudaklarımızı seramid ve üre içeren nemlendiricilerle sık sık nemlendirmek, en az spf 15 olan güneş koruyucu kremler kullanmak; sağlıklı dudaklara sahip olmak açısından önemlidir.