Yaşlılığı Engellemek Elinizde



Her şeyin bir sırası, bir zamanı var! Sıra "kendimize bakmaya" geldiğinde çoğu zaman 40’lı yaşları devirmiş yani birazcık gecikmiş oluyoruz: Bunun birçok nedeni var.

Birazı işleri yoluna koyma, evlenip çocuk sahibi olma, birazı da oramızdan buramızdan gelen sinyallerdeki sıklaşmalardır. Bazen de bir dostun, bir arkadaşın, yakın bir akrabanın başına gelen sağlık sorunları da olabilir aklımızı başımıza getiren. Bu dost veya akraba kanser olmuştur, kalp krizi geçirmiştir, felç nedeniyle yoğun bakıma alınmıştır. Bu olay yüreğimize korku, merak, endişe salmıştır.

Kendine bakma düğmesine basmamızın nedeni bazen de sadece meraktır. "Acaba bir şeyim var mı?" her ne sebeple ve ne zaman olursa olsun, bu düğmeye basmadan önce bilmeniz gereken bazı şeyler var. Örneğin bazı rakamları ezberlemek zorunda kalacaksınız. Çoğunuz boyunuzu, kilonuzu bile doğru dürüst bilmediğinizi fark ettiğinizde çok şaşıracaksınız. Çünkü beş-on yıl öncesine göre farkına varmadan birkaç kilo aldınız ve 1-2 cm kısaldınız!

Sağlık kontrolleriniz için başlama vuruşunu ne zaman yapacağınızı bilemem ama böyle bir karar verdiğinizde neleri yapmanız, neleri yapmamanız gerektiğini öğrenmenizde fayda olduğunu düşünüyorum. Bu konuda daha kolay bilgilenmeniz için yandaki kutulara da bir göz atmanızda ve hatta o kutuları kesip saklamanızda fayda var.

Bir gün siz de bir "kendini yenileme programı"na başlama kararı verirseniz bu yazıyı yeniden okuyun. Önemli bir zaman ve ekonomik harcamaya yol açacak, daha da önemlisi geleceğiniz için çok ama çok ciddi kararlar vermenize sebep olacak böyle bir programı daha işin başında bilimsel kurallara ve kendinize uygun hale getirmekte fayda var. Eğer "kendim için ne yapabilirim" veya "kendime bakma zamanı gelmiş olmalı" diyorsanız ve daha da önemlisi bir "fizyolojik yenilenme programı"ndan en iyi şekilde yararlanmaya kararlıysanız bu bilgilerin işinize yarayacağını umuyorum.

ACABA SAĞLAM MIYIM?

Koruyucu ve teşhis edici sağlık taramaları son derece önemli ama bunlar biraz masraflı, biraz zaman alıcı ve bazen de sonuçları endişe ve korkulara yol açabiliyor. Bunun için bilgi ve ilginizi birazcık bu konu üzerinde yoğunlaştırmalısınız. Böyle bir değerlendirmeye ilk kez başlıyorsanız bunun kişisel sağlık dosyanızın temelini oluşturacağını unutmayın. Kişisel sağlığınızı etkileyen birden çok faktör bulunduğuna göre böyle bir değerlendirmenin bu etkenlerden en uygununu gözden geçirmesi gerekir.

Yaşınız, işiniz, yaşam biçiminiz, alışkanlıklarınız, seçimleriniz, yeme içme aktivite öncelikleriniz, eğer varsa alerjileriniz, uykunuz, stres değerlendirmeniz, geçmişte başınızdan geçen sağlık problemleriniz, bugününüzü yani "şimdiki sizi" dolayısıyla sağlığınızı etkileyecek. Yaşadığınız çevre, içtiğiniz su, soluduğunuz hava, bulunduğunuz şehrin hijyenik koşulları ve diğer dış ortam şartları hatta iklim koşulları bile sağlığınız üzerinde söz sahibi. Diğer taraftan sizi yani bugününüzü ve geleceğinizi derinden etkileyen çok önemli bir faktör de genleriniz. Genetik mirasınız ve ailenizde sık görülebilen bazı hastalıkların mevcudiyeti de dikkatle araştırılmalı.

İSTİKBALİNİZİ DE ÖĞRENİYORSUNUZ

Sağlık riski analizlerinin yapılması kadar planlanması ve yorumlaması da bir deneyim ve uzmanlık işi. Elde edilen sonuçların neleri anlatmak istediği, hangilerinin önemli veya önemsiz olduğu, daha sonra nasıl bir yol haritası izleneceği, yemede içmede, aktivitede, uyku ve stres yönetiminde nelerin değiştirileceği, hangi vitamin-mineral-antioksidan desteklerin kullanılacağı, ortada tedavi edilmesi gereken herhangi bir sorunun bulunup bulunmadığı, başka uzmanlık alanlarından görüş alınıp alınmadığına da bu uzmanlar karar verecek. Kısacası risk analizi programları check-up’lardan farklı olarak sadece mevcut durumunuzu belirlemez. Genetik yapınız, geçmişiniz ve yaşam tarzınız ile geleceğiniz arasında yeni köprüler oluşturmanıza da yardımcı olur. Sizi sadece durumunuz hakkında bilgilendirmez, yönetirler. Sizinle ilgili çok önemli kararlar verir. Yani bu analizlerle haliniz de, istikbaliniz de anlaşılabiliyor.

NELERİ ÖĞRENMENİZ GEREKİYOR?

Boyunuz, kilonuz

Vücut kompozisyonunuz (kas, yağ, su ve kemik miktarlarınız)

Kan basıncınız

Organlarınızın yapısal ve fonksiyonel durumları

Kan şekeriniz, kolesterol ölçümleriniz, trigliserit ölçümleriniz, ürik asit seviyeniz, tümör işaretleriniz

Kan sayımınız ve ilgili parametreleriniz

Sağlık geçmişiniz

Genetik mirasınız

Stres değerlendirmeniz

Kullanmanız gereken destek ürünler ve ilaçlar

Yaptırmanız gereken koruyucu aşılar

Görüntüleme incelemeleri (Yaşa ve cinse göre değişiklik gösterecektir.)


ÜÇ KİLİT SORU

Nasıl bir beslenme ve aktivite planına ihtiyacınız var?

Hangi vitamin ve antioksidanları almalısınız?

İlaç kullanmanızı gerektiren bir sorununuz var mı?

RİSKMETREYİ BÜYÜTMEK DE MÜMKÜN!

Sizi uyaran bazen de dostlarla yenen bir akşam yemeği ve yemekte konuşulanlar olur. Yemekteki konuların çoğundan habersiz ve tartışılanların önemli bir kısmına "Fransız olduğunuzu"(!) fark eden "iyi-kötü kolesterol, trigliserit, tansiyon, PSA"nın ne olduğunu bilmediğinizi, hatta bunların önemini neden şimdiye kadar fark etmediğinizi öğrenince biraz da utanırsınız. Hele yemekte "sağlık tutkunları" biraz fazlaysa yani "tümör markerleri, endoskopik inceleme sonuçları, tomografik koroner anjiyo bulguları, PET scan neticeleri" de tartışılmışsa vay halinize! Şaşkınlığınız ve utancınız daha da artar. Hatta korkarsınız! Ertesi gün soluğu bir laboratuvarda alırsınız.

KENDİNE BAKMAK MI YAŞLANMAK MI?

"Kendine bakma telaşına düşmek" aslında biraz da "yaşlandığınızı düşünmek" anlamına gelir. Size yaşlılığı düşündüren şeyler farklıdır. Mesela, son zamanlarda yaşadığınız uyku sorunları, anlamsız eklem ağrıları, münasebetsiz nezle-grip atakları veya kalp çarpıntılarınız olabilir. Sebep bazen de göğsünüzü sıkıştıran can sıkıcı bir baskı, bir türlü geçmek bilmeyen inatçı bir öksürük, nerden çıktığına karar veremediğiniz baş dönmeleridir. Erkekseniz prostat korkusu, kadınsanız meme kanseri, kemik erimesi şüphesi de, size "kendimi kontrol ettirme zamanı geldi galiba" tereddüdü yaşatabilir.

BİR RİSK ANALİZİ MERKEZİNE BAŞVURUN

Sağlıklı bir kişisel değerlendirmeden geçip etkili bir "kendine iyi bakma" programına başlamak öncelikle dikkatli planlanmayla mümkün. İkinci adım bu incelemelerin güvenilir, uluslararası onayı olan merkezlerde yaptırılmasıdır. Bu merkezlere "risk analizi merkezleri" deniyor. Risk analizi merkezleri bildik "check-up" merkezlerinden biraz farklı.

Bu merkezlerde ne durumda olduğunuzun anlaşılabilmesi ve sizi bekleyen sağlık tehditlerinin belirlenebilmesi ve eğer varsa sağlık sorunlarınızın eksiksiz ortaya konabilmesi için sadece teknolojik cihazlar, analiz aletleri yok. Çok deneyimli uzmanlar tıpkı birer usta terzi gibi sizin için en doğru tetkik planını hazırlıyor. Hangi tetkikler yapılacak, bu tetkikler nasıl bir zaman planı içinde yürütülecek, elde edilen sonuçlar değerlendirilirken, birbiriyle ilişkilendirilirken nasıl bir yol izlenecek... Bütün bu kararları bu uzmanlar veriyor.

Zayiflama ve Zayif Kalmanın Kurallari



Zayıflamak ve formunuzu korumak için pırasa kökü ya da bilmem ne sapı yemek zorunda değilsiniz. İstediğiniz yiyecekleri yerken de kilo verebilirsiniz. Yemek yerken uygulayacağınız küçük hileler, farkında olmadan kalorileri elinizin tersiyle itmenizi sağlayacaktır. Haydi şimdi kendi kendinizle biraz oyun oynayın! Yemek pişirirken besinlerin kalori miktarını hesaplayın: Örneğin et yerine tavuk eti, balık yemeyi tercih edin. Geleneksel yemek tariflerinizde yenilikler yapın: Beslenme tarzınızla birlikte eski tarifleri de elinizden

çıkarın. Alışveriş yaparken paketlerin üzerindeki besin değerlerini okuyun: Bu sayede yediğiniz şeylerden aldığınız yağ, sodyum, kalori miktarını da öğrenmiş olursunuz. Sevdiğiniz yiyecekleri küçük lokmalar halinde ve yavaş yavaş yiyin: Çünkü sevdiğiniz şeyleri yerken farkına varmadan normal porsiyondan daha fazla yeme riskiniz vardır.

Yiyecekleri küçük kaplarda yemeye özen gösterin ve çiğneme sayınızı artırın: Böylece yemek yeme süreniz uzar.

Dengeli ve ölçülü beslenin: Hiçbir besinin iyi ya da kötü diye ayrılamayacağını, sadece ölçülü tüketilmesi gerektiğini unutmayın. Sağlıklı beslenmek için vücudun her türlü ihtiyacı karşılanmalıdır.

Günde en az iki litre su için: Su hem iştahınızı keser hem de metabolizmanızı düzenler.

Sporu hayatınızdan çıkarmayın: İster yürüyün, ister koşun, işter yüzün… Hangi spor dalı olursa olsun hareketi yaşamınızın içine serpiştirin.

Salata soslarına dikkat edin: Mayonezli salata sosları yerine, kendinize hardal, yoğurt ve çeşitli baharatlarla soslar hazırlayabilirsiniz.

Düşük kalorili ürünleri kullanın: Süt, yoğurt ya da peynir alırken düşük kalorili ve az yağlı olanları tercih edin. Ekmekte ise tercihinizi esmer, kepekli olanından yana kullanın. Ve kabuklu siyah pirinci tercih edin.

Sebze ve meyveye ağırlık verin: Beslenme tarzınızı sebze, meyve ve taneli yiyeceklerin bolca bulunduğu bir şekle çevirin.

Şekeri belirli ölçüde kullanın: Şekerden mümkün olduğunca uzak durun. Çünkü günlük şeker ihtiyacı şeker dışında meyve gibi birçok yiyecekten karşılanmaktadır.
Tuzu ölçülü kullanın: Tuz vücutta su tutulmasına ve kilo alınmasına yol açar. Bu sebeple tuz yerine yemeğinizi baharatlarla tatlandırın.
Alkolden uzak durun: Alkollü içecekleri çok ender zamanlarda ve belli bir ölçüde kullanın.

Yemek davetlerine giderken bir şeyler yiyin: Gittiğiniz yerdeki çeşitleri görüp gözünüzün dönmemesi için, davete gitmeden önce bir şeyler atıştırın.
Sofradan biraz aç kalkın: Uzmanlar tokluk hissinin beyinde geç oluştuğuna dikkat çekiyor ve sofradan aç kalkılması uyarısında bulunuyor.

Yemeklerinizi domatesle renklendirin: Yemeklerinize koyacağınız tabletler, soslar çok kalorili olduğundan bunların yerine domatesi tercih edin.
Kolesterol ve yağ oranı düşük bir diyet seçin: Sağlıklı ve hızlı kilo vermek, verilen kiloyu korumak için kolesterol ve yağdan mümkün olduğunca uzak durun.

Meyve suyu yerine mevyeyi tercih edin: Sıkılmış portakal suyunun bir bardağında, üç portakal olduğunu gözönünde bulundurursanız ne demek istediğimizi anlarsınız. Ayrıca hazır meyve suları da çok fazla şeker içerir.

Yediklerinizi dengeleyin: Bir öğünde çok fazla yediğinizi düşünüyorsanız diğer öğünü hafif bir şeyler yiyerek geçiştirmeye çalışın. Böylelikle yediklerinizi dengelersiniz.

Evlilikte Sevgi Nasil Canli Tutulur?



Eşler arasındaki sevgiyi canlı tutmak ve aşkı yaşatabilmek için emek ve çaba gerekir. Yıllarca bir yastığa baş koyan bir kadının kocası eve geleceği zaman heyecan duyması, kocanın da koşarak eve gelmesi için neler yapılabilir?

"20 yıllık evliyiz" dedi kadın. "Ama hâlâ eşim geleceği saat kalbim çarpar. O da beni görmek için eve koşarak gelir." Belki kimilerine garip gelebilir. "Böyle bir şey olabilir mi? Günümüzde sevgi mi kaldı? Deliler gibi seviyorum diyen nice çiftler, üç- beş ay sonra mahkeme kapısını çalıyor" diyebilirsiniz. Peki bu çiftler sevgilerini nasıl korumuş ve canlı tutmayı başarmışlardı? Bunun sırrı neydi?

Evet, sevgi kâinatın mayası olduğu gibi evliliğin de özüdür. Eğer bir şeyin özüne bakarsanız dış kabuğunun iyi-kötü-çirkin güzel olması sizi fazla ilgilendirmez. Mesela cevizin kabuğuna değil, özüne talip olan ondan faydalanır.

Şayet erkek, sevgisini eşinin dış güzelliğinden ziyade iç güzelliğine, yani güzel ahlâkına, şefkatine, nezaketine bina eder ve en önemlisi onu kendisine arkadaşlık edecek latif bir hediye olarak görürse o zaman samimi sevgi ortaya çıkar. Eşi de ona ciddi ve samimi hürmet ve sevgiyle karşılık verir. Yıllar geçip ihtiyarlasalar bile sevgileri eskimez ve eksilmez, tam tersine taze ve canlı kalır.

Önemli bir zattan gelen hediyenin maddi değerinden çok manevi değerine kıymet verilir. Bu hediye, o zatın somut bir iltifatı olduğu için yıllar geçse de o sevgide bir azalma olmaz. Tam tersine antika bir hediye olarak kıymeti daha da artar. İşte bir padişahtan gelen elmanın içinde kendi lezzetinden çok padişahtan gelmesinin zevkinin olması bunun içindir.

Eşler de birbirlerini şu karmakarışık dünya çölünde hayat fırtınaları arasında dayanacakları, koruyup kollayacakları, yalnızlıklarını, elem, keder, sıkıntı ve mutluluklarını paylaşacak bir hediye olarak sevmelidir. Kırılacak bir vazo, kuruyacak bir çiçek değil, daima canlı, ruhlu, hisli, heyecanlı, zevkli, latif ve eşsiz birer hediye olarak görmelidirler. Ya da kendilerine verilen bir emanet gözüyle bakmalıdırlar. O zaman bu sevgi, bir nevi ölümsüzlük sırrına erer. Böyle bir arkadaşlık zahiri ve dünyevi maksatlardan öteye geçer. Menfaatler çerçevesinde olmadığı ve araya riya girmediğinden halis, canlı ve daimi olur. Çünkü onlar, sevginin eskimeyen boyutunu yakalamışlardır. Birbirlerini adeta göz bebekleri gibi severler. Eşini göz bebeği gibi seven göz bebeğine zarar vermez, incitmez ve yıpratmaz. Görmese bile görmüyor diye çıkarıp atmaz.

Aksi halde sadece dış güzelliğe bina edilen sevgi, gençlik ve güzellik vaktiyle sınırlı kalır. Güzellikler kaybolmaya, gençlik yaşlılığa döndüğü zaman sevgiler serap, mutluluklar harap olur. Eskiyen ayakkabısını çıkarıp fırlattığı gibi eşini de terk edip gider.

Emzirmekten Vazgeciren 5 Yanlis



Emzirme konusunda özellikle genç annelerin ciddi yanılgıları bulunuyor ve bebeklerini emzirmeyi bırakıyorlar. İşte anneleri emzirmekten vazgeçiren 5 yanlış inanç:

Oysa yurt dışında yapılan bir araştırma annelerin bebeklerini mutlaka emzirmeleri gerektiğini ortaya koydu. İşte o araştırmanın sonuçları...Anne sütünün ne kadar yararlı olduğu her fırsatta belirtilse de, bazı anneler bebeklerini emzirmeyi bir kere bile denemiyorlar.

1000 kadının katıldığı bir çalışmadan elde edilen çarpıcı sonuçlar şöyle:

1- Kadınların yüzde 34’ü modern bebek mamalarının anne sütüyle eşdeğer besleyiciliğe sahip olduğunu düşünüyor. Ancak bebek mamaları, anne sütünde bulunan antikoru, canlı hücreleri, enzimleri veya hormonları içermez.

Her bebek için annesinin sütü özel olarak üretilmiştir, yani anne sütünün formülü bebeğe göre değişiklik gösterir.

2- Yaşları 16 ile 24 arasında olan kadınların yüzde 20’si, emzirdikleri zaman göğüslerinin şeklinin bozulacağından endişe duyuyor. Ancak, emzirmek günde 500 kalori yakmanızı sağlar. Böylece rahim normal haline daha çabuk döner ve uzun dönemde göğüslerin şeklinde bir değişiklik olmaz.

3- Kadınların yüzde 67’si, insanların toplum içinde emzirmeyi hoş görmediklerine inanıyor. Ancak çoğu kişi, toplum içinde ihtiyatlı bir şekilde bebeğini emziren anneyi hoşgörüyle karşılıyor.

4- Kadınların yüzde 95’i, emzirmenin doğal bir kabiliyet olduğunu ve bazı annelerin bu yeteneğe sahip olmadığını düşünüyor. Ancak, emzirme bir beceri işidir ve pratik yapmak gerekir. Annenin bu konuda yardım istemesi son derece önemlidir.

5- Kadınların yüzde 87’si, bazı annelerin bebeğin beslenmesine yetecek kadar sütü olmadığına inanıyor. Ancak, bütün anneler doğru bilgilerle ve destekle bebeğini sadece anne sütüyle besleyebilir. Amerika Birleşik Devletleri Toplum Sağlığı Derneği başkanı Melanie Johnson, özellikle ilk altı ay anne sütüyle beslenen bebeklerin gelişimlerinin ve sağlık durumlarının genel olarak çok iyi olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Eğer hamileyseniz veya yeni anne olduysanız, ısrarla belirtiyoruz ki, bu tür yanlış inançlar, bebeğinizi emzirmenize engel olmasın.”


Emzirmenin anneye faydaları


Rahimin normale dönmesine yardımcı olur.

Yumurtalık kanseri riskini azaltır.


Emzirmenin bebeğe faydaları


İlk altı ay en iyi beslenmeyi sağlar.

Mide hastalıklarından ve göğüs enfeksiyonlarından korur.

Çocukluk döneminde obezite riskini azaltır.

Kadinlar Neden Daha Cok Konuşur?



İnsanın başına ne gelirse dilinden geliyor. Konuşma konusunda ise kadınlar erkekler fark atıyor.Kadınlar neden daha çok konuşuyor? Prof. Dr. Nevzat Tarhan yanıtlıyor:

İnsan beynini en çok çalıştıran eylem kelime üretmek. Sözcüklerin linguistik özellikleri sol beyne, anlam bölümü sağ beyne, duygular ise beynin derinliklerine yazılı. Sözcük üretirken hepsi birden ortak çalışmalıdır. Kadınlarda ve dişi hayvanlarda bu özelliğin biyolojik eğilim olarak üstün olduğunu görüyoruz.

KONUŞMANIN PSİKOLOJİK DİNAMİĞİ

1)Kadın üzüntülü olduğunda kendini iyi hissetmek için konuşma eğilimindedir. Erkek ise susmayı tercih eder.
2) Kadın yüksek sesle düşünür. Ne söylemek istediğini yüksek sesle araştırır.
3)İçtenlik ve paylaşımcılık hisleri kadını konuşmaya iter. Yakınlık ve yalnız olmama isteği konuşma ihtiyacını artırır. 4)Kadın bilgi paylaşımı için konuşur. Erkek için ise konuşmak sadece bilgi aktarma işidir.

ERKEĞİ KONUŞTURMA YOLLARI NELERDİR?

Erkeğin temel psikolojik ihtiyaçlarından bir tanesi bağımsızlık ve özerk olma ihtiyacıdır. Erkek bir kadına yakınlaştığında birden bağımsızlığının gittiğini düşünmeye başlar ve kendisini geri çeker. Bu geri çekilişte kadın onun üzerine giderse geri çekilme kovalamacaya döner. Erkekler konuşmak için konuşmazlar, konuşmak için bir nedenleri olmalıdır.

Zamanlama ve yaklaşım biçimi uygun ise konuşmaya başlarlar. Konuşması için bir erkeğin ilgi alanını bulmak gerekir. Erkek konuştuğunda baskı altında olmadığını hissederse açılmaya ve iletişim kurmaya başlar. Erkeği olduğu gibi kabul eden ve bunu hissettiren kadın eşinde olumsuz duygular uyandırmadığı için aranan eş olur.

Kadinin utu cilesi 346 km!



Bir kadının hayatı boyunca ütülediği şeylerin uzunluğunun 346 km olduğu ortaya çıktı.
Elektrikli ev eşyaları üreten bir firmanın yaptırdığı araştırmanın sonuçlarına göre, bir kadının hayatı boyunca ütülediği giyecek ve benzeri eşyalar, ortalama 346 kilometre uzunluğunda kumaşa denk geliyor.

Bir kadın yılda ortalama 6 kilometre kumaş ütülüyor, bu da yılın bir tam gününü (24 saat) ütüye ayırdığı anlamına geliyor.

Erkekler ise hayatları boyunca yaklaşık 117 kilometre uzunluğunda kumaş ütülüyor.

ERKEKLER BİLEREK KÖTÜ ÜTÜ YAPIYOR

Ayrıca araştırmaya katılan erkeklerin yüzde 45'i, "bir daha kimse ütü yapmasını istemesin diye bilerek kötü ütü yaptığını" belirtti.

Erkeklerin yüzde 25'i, kıyafetlerini annelerinin ütülediğini kaydetti.

Araştırmaya katılanların çoğu, ütü yapmak için en iyi zamanın pazar günü öğleden sonra olduğunu ifade etti. Katılımcıların yüzde 25'i ütü yapmanın kendisini rahatlattığını, yüzde 20'si ütü yapmayı aile gürültüsünden uzaklaşmak için fırsat olarak gördüğünü söyledi.

Zeki kadın kötü mü sevişir?



İngiliz The Sun gazetesinde Vince Soodin imzasıyla yer alan habere göre kadınlarda eğitim ve zeka seviyesi yükseldikçe seks hayatları giderek kötüleşiyor.

Kadın beynindeki aşırı faaliyetin orgazm sürecini olumsuz etkilediğinin iddia edildiği habere göre Almanya'da bir sosyal webstesi 18 ile 49 yaşları arasındaki 2.000 kadını içeren bir anket çalışması düzenledi.

Ankete katılanların %62'si lise eğitimi ve daha yüksek seviyede eğitim almış kadınlardan oluşyordu ve bu grup ağırlıklı olarak "orgazm olmakta büyük güçlükler yaşadıklarını" belirtti.

Lise eğitimini tamamlamamış kadınlarda arasında ise cinsel yaşamlarından tatmin olmadıklarını söyleyenlerin oranı %35 civarında kaldı.

Söz konusu araştırmanın yalnızca Alman kadınlara özgü olup olmadığı konusu ise tartışmaya açık.

Erkekler kadınların inadından şikayetçi



Alman Young dergisi bin 54 erkek üzerinde kadınlarla ilgili bir araştırma yaptı. Araştırmaya göre; erkeklerin yüzde 97'si kadınların inatçılığından ve huysuzluğundan şikayetçi. Yüzde 71'i ise kadınların temizlik hastalığından yana dertli. Erkeklerin yüzde 70'i kadınların alışveriş tutkusundan ve onlarla alışverişe gitmekten nefret ediyor. Yüzde 98'i ise sevgililerinin her zaman yanlarında olmasını istiyor.

Takıntılı kişiler aynada kendini sürekli kilolu olarak görüyor



Uzmanlar, aşırı kilosundan sıkıntı duyanların belli bir süre sonra bunu takıntı haline getirdiklerini belirtiyor.

Kilo takıntısına düşen kişilerin her defasında aynaya baktıkça zayıflamış olsa bile kendilerini kilolu hissettikleri, bu durumun aşırı zayıflama ile birlikte insanlarda farklı hastalıkların oluşmasına zemin oluşturduğu bildirildi. Kayseri Özel Melikgazi Hastanesi Başhekimi ve İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Hüsamettin Keçeli, kışlıkların çıkartılmasıyla insanların kış aylarında aldıkları kiloların farkına vardığını anlatıyor. Dr. Keçeli, kış aylarında hareketsizlik nedeniyle kilo aldığını düşünenlerin de kilo verebilmek için diyetler uygulamaya ve spor yapmaya başladığını söylüyor. Bu süreçte insanlarda kilo takıntısı oluştuğunu da hatırlatan Keçeli, bunun kötü sonuçlar doğurduğu uyarısında bulundu. Keçeli'nin verdiği bilgiye göre kilo takıntısı olanlar, aynaya baktıkça kilo aldığını düşünüp yemeden içmeden kesiliyor. Vücut metabolizmasının bozulması ile birlikte aşırı zayıflığa bağlı hastalıklar baş gösterebiliyor. Dr. Keçeli, "Kişi, hızla zayıflamanın önüne geçemiyor. Böyle olunca da belki 5, belki 10-30 kilo vermesi gereken kişi iki katı veya daha fazla zayıflıyor. Bu zayıflamanın önüne geçemiyor. Son zamanlarda bu tür hastaların sayısı arttı. Bu nedenle, diyet mutlaka uzman kontrolünde yapılmalı." dedi.

Keçeli, diyet yapmanın özellikle genç ve orta yaşlı kadınlarda neredeyse bir takıntı haline dönüştüğüne de vurgu yapıyor. Bu durumun, diyet merkezlerinde kuyruklar, diyet kitapları ve diyet ürünleri pazarında tam bir patlama yaşanmasına neden olduğunu dile getiriyor. Bu diyetlerin birçoğundan olumlu sonuç almanın mümkün olmadığına işaret eden Keçeli, gereksiz yere yapılan bu diyetlerin oluşturduğu bedensel ve ruhsal zararların, birkaç kilonun vereceği zarardan çok daha fazla olduğunu söylüyor. Keçeli, diyetle ilgili şu uyarıları yapıyor:

"Sık tekrarlanan diyetlerin oluşturduğu psikolojik stres, ruhsal dengeyi altüst ediyor. Diyet bağımlılarının çoğu kronik depresyon sorunu yaşıyor. Yememenin, en azından keyifli ve mutlu bir şekilde beslenememenin getirdiği baskı ve yanlış diyetlerin sorumlu olduğu başarısızlık, diyete bağlı depresyonun başlıca nedenleri. Diyet tutkunlarının metabolizmaları ve hormonal sistemleri de serseme dönüyor. Beslenme bozuklukları bağışıklık sistemlerini bozuyor, hastalıklar sıklaşıyor. Saç, cilt ve tırnaklarda sorunlar başlıyor. Uzun süreli ve yanlış yapılan diyetler erkenden yaşlandırıyor. Kısacası bu diyet bağımlılarının büyük bir kısmı belki biraz zayıflar ama ruhen ve bedenen oldukça sorunlular."

Aşırı kilo, kadınlar için daha tehlikeli



Aşırı kilo alma olarak tanımlanan ve bir hastalık olarak kabul edilen obezitenin kadınlarda, erkeklere göre daha tehlikeli olduğu belirtildi.

Gaziantep Primer Hospital Başhekimi Opr. Dr. Yavuz Çapan, fazla kiloya sahip hamile kadınlarda, özellikle aşırı kiloya bağlı olarak hamilelikle ilgili sorunların arttığına dikkat çekenrek, aşırı kilonun kadınlarda tüylenme, adet düzensizliği, ruhsal dalgalanma, safra kesesi taşı ve eklem hasarına sebep olduğunu kaydetti. Kadınlarda obeziteyi artıran etmenlerin hamilelik, metabolizmanın kırklı yaşlarda yavaşlaması, psikolojik veya duygusal dalgalanmalar, kontrolsüz yiyecek tüketimine eğilim ve egzersiz eksikliği olduğunu söyleyen Yavuz Çapan, obezitenin özellikle kadınlarda hipertansiyon, şeker ve kalp rahatsızlıklarını artırdığını kaydetti.

Hayata olumlu ve güzel bakmak pozitif enerjiyi ortaya çıkarıyor



Pozitif enerji için bir şeyi istemek, sonucu hayal edebilmek ve yapabileceğimize inanmak gerekiyor. Hayata olumlu bakmak, olayların güzel yönünü görebilmek için sosyal ilişkilerinin ve beden sağlığının da dengeli olması çok önemli.

Hayatta daha başarılı olmak, sağlıklı yaşamak, insanlarla iyi ilişkiler içinde olmak, kendimize güvenimizin artması hep içimizdeki pozitif enerjiyi açığa çıkarmayla ilişkili. Şöyle bir düşünün, omuzlarınız ve kollarınız düşük, neredeyse bir adım bile atmak istemiyorsunuz. O gün de o kadar çok yapılacak iş var ki: Aynaya bakıyorsunuz, yavaşça arkaya geriliyorsunuz, derin bir nefes alıyorsunuz. Yapmak istediğiniz şeyleri düşünüp, "Biraz canlanmam gerekiyor." diyorsunuz. Omuzlarınız şimdi daha dik. Bakışlarınız daha canlı. İşte bu durumda siz pozitif enerjinizi harekete geçirmiş oluyorsunuz. İnsanoğlu doğuştan kendi enerjisini kendisi üreten müthiş bir sisteme sahip kılınmış. Bununla beraber kişinin bu enerjiyi nasıl ve nerede üreteceğini bilmesi için zihinsel bir hazırlığa yani bilişsel ve duygusal donanıma sahip olması gerekiyor. Enerjinin ortaya çıkarılması kadar yerinde kullanılması da önemli. Bazı kişiler son derece enerjiktirler, fakat bu enerjiyi uygun yere kanalize edemeyince verimsiz olurlar. Bu durum bir huzursuzluk da meydana getirir. Bu sebeple enerjiyi uygun şekilde kullanma alışkanlığı kazanmak da gerekir. Hepimiz normalde pek çok işi düşünmeden otomatik olarak yaparız. Bizi buna iten günlük alışkanlıklarımızdır. Bununla beraber bazı anlar var ki orada kendi irademizi (bilincimizi) kullanmamız ve pozitif enerjimizi açığa çıkarmamız ve daha fazla enerji üretmemiz gerekiyor. Bu demektir ki varlığımızın üretmeye alışık olduğu miktar, o durumun üstesinden gelmemiz için yetmiyor. Pozitif enerjiyi üretebilmek için bir şeyi istemek, sonucu hayal edebilmek ve yapabileceğimize inanmak gerekli şartlar arasında yer alıyor.

Pozitif enerjiyi üretebilmek için vücudumuzun negatif enerji birikimini boşaltması, iyi dinlenmesi, sağlıklı beslenmesi, solunum ve boşaltım sisteminin sağlıklı çalışması, sosyal ilişkilerinin dengeli olması da gerekiyor. Sanatsal faaliyetlerin de negatif enerji birikimini boşaltma yollarından biri olduğunu unutmamak gerekiyor.

Hayata olumlu bakan, inanan ve başarmak isteyen, öğrenmek için bir amacı olan kişilerde ise pozitif enerji daha fazla olduğundan başarı da daha çok oluyor. Hayatın hep kötü yönlerini gören karamsar kişilerde bağışıklık sistemi de etkilendiğinden hastalıklara karşı dirençsiz olurlar. Halbuki içindeki pozitif enerjiyi açığa çıkararak karamsar düşüncelerden kurtulmaya çalışan, hayata gülen gözlerle bakabilen, gülümsemeyi bilen bir kişinin bağışıklık sistemi salgılanan hormonlarla kuvvetlenir.

Deprem, ölümler, kazalar, felaketler kişinin elinde olmayan olaylardır. Kişi pozitif enerjisini ne kadar açığa çıkarırsa çıkarsın, bu tür hayat zorluklarını tamamen önlemek mümkün olmasa da etkilerini en aza indirmek yine de kişinin elindedir. Kişi hayata ne kadar olumlu yaklaşırsa travma sonrası stres bozukluğu dediğimiz hayat zorluklarından sonra ortaya çıkan psikolojik rahatsızlıklardan da o kadar çabuk kurtulabiliyor. Yapılan tedaviler daha etkili oluyor. Kişi pozitif enerjisini ortaya koyarak yani olaylara umutla yaklaşarak ve iyileşeceğine inanarak kanser gibi ciddi hastalıkları dahi yenebiliyor. Enfeksiyon hastalıklarına yakalanma durumunda da çabuk iyileşebiliyor.

Erkek iliskiden sonra neden uyuyakalır?



Uykunun cinsel sorunlar üzerindeki etkisi araştıran bilim adamları bu konuda önemli bilgilere ulaştı. İşte cinsel ilişki sonrası bastıran uykunun nedeni...

Uyku düzeninin cinsel hayat üzerindeki etkisi büyük. Araştırmalarını uyurgezerlik ve uykuda seks bağımlılığı üzerine de yoğunlaştıran uzmanlar, uykudaki aşırı cinsel birleşme isteğinin beynin bazı bölümleriyle ilgili olduğunu gösteren sonuçlar buldular.

LİBİDO UYARILIYOR

Uyku sırasında çoğu insanın beyni çalışmaya ara verdiği halde uykuda seks bağımlılığı hastalarında, yemek yemek ve seks yapmak gibi basit ihtiyaçları kontrol altında tutan hipotalamus hızlanıp, libidoyu uyarıyor. Uyku esnasında eşlerin birbirlerine ne gibi tepkiler verdiği konusundaki araştırma sonuçları da ilginç. Buna göre eşle derin uyku halindeyken, eşlerden birinin diğerine refleks olarak sarılması (özellikle sarılan koca ise) kadınların doğasındaki yakınlık duyma ihtiyacı vücutlarını otomatik olarak temasa geçiriyor. Kısaca eşinize sokulduğunuzda vücudunuz ve beyniniz cinsel bir tepki veriyor. Çarpıcı bir sonuç da hipotalamusun, uyurken bile vücutsal temas da dahil olmak üzere tüm ihtiyaçlarımızı gözlemlediği.

İLKEL BEYİN

Uyku sırasında vücudun hormon stoğu yapmak için bir çeşit ikmal mekanizması olduğunu vurgulayan uzmanlar bu yüzden uykusuzluk çeken kişilerde, cinsel dürtü hormonu olarak da bilinen testosteron seviyesinin düşük olabileceğini belirtti. Buna rağmen bazı kadınların, uykusuz kalmaları sonucu sinirli oldukları ama cinsel olarak da aşırı uyarıldıkları saptandı. Araştırmayı yürüten uzmanlar bunun sebebi konusunda "O sırada beynin daha ilkel bir konuma geçmesi olabilir" açıklamasını yaptı.

ERKEK NEDEN UYUYAKALIR

Erkeklerin eşleriyle cinsel birliktelikten hemen sonra uyuyakalmasına da şu şekilde açıklama getirdi araştırmacılar, "Çünkü ilişki bir erkeği yalnızca fiziksel olarak yormuyor, aynı zamanda vücudunda mutluluk ve uyku hissi veren bir hormon olan prolaktin birikmesine yol açıyor. Kadınlarda ise prolaktin kadar salgılanan oksitoksin hormonu da yakınlaşma ihtiyacını artırıyor."

FORMUN SIRRI

Bu arada İngiltere'de 276 yetişkinle yapılan araştırmada, günde 8 saat uyku uyumayı alışkanlık edenlerin kilolarını korudukları, 8 saatten az uyuyanların ise kilo aldıkları saptandı. 6 yıl süren çalışmada ayrıca 8 saatten fazla uyuyanların da kilo aldıkları belirlendi. Çalışmada, 8 saatten az uyuyanların 6 yıl içinde 2 kilo aldıkları belirlendi. 8 saatten fazla uyuyanların ise 6 yıl içide toplam 1 buçuk kilo aldıkları ifade edildi. Araştırmaya başkanlık eden Jean- Philippe Chaput, uzun vadedeki çalışmanın, uykunun insan vücudundaki kilo ve yağ oranını nasıl değiştirdiğini saptadıklarını söyledi.

Bosanmak Erkekleri Öldürüyor



Boşanma kadınlardan çok erkeklerin hayatını etkiliyor. Boşanma sonrası deprasyona girerek bağışıklık sistemi çöken erkeklerin ölüm riski kadınlara göre 6 kat fazla oluyor.

İngiltere'de yapılan bir araştırmaya göre, eşinden ayrılan erkeklerin üzüntü ve strese bağlı depresyondan ölme riskleri kadınların ölme risklerinden tam 6 kat daha fazla.

Cass Business School'dan Jaap Spreeuw'un yürüttüğü araştırmaya göre, hayatındaki değerli bir varlığı kaybetmeyle ortaya çıkan depresyon bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden oluyor. Uzmanlar bu zayıflığın özellikle ayrılığın ilk yılında en üst seviyeye çıktığını belirtiyor.

Egitimli ve Egitimsiz Kadinlar Arasindaki Fark



Kadınların eğitim düzeyi arttıkça boşanma nedenleri de farklılaşıyor. İşte Türk kadınları üzerine yapılan araştırmanın sonuçlarına göre kadınlarımızın hali pür melali:

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünce yapılan Aile Yapısı Araştırması'nın ileri analizine göre, eğitimli kadınlar aldatılma ve şiddete maruz kalma eğitimsiz kadınlar ise çocuk sahibi olmama ve eşinin ailesiyle geçinememe gibi nedenlerle boşanıyor.

Türk aile yapısının genel görünümünü ortaya koymak üzere 2006'da gerçekleştirilen Aile Yapısı Araştırması'nın cinsiyet ve eğitim durumlarına göre analizi gerçekleştirildi.

Buna göre, ilk evlenme yaşı giderek artıyor. Türkiye'de erkekler için ortalama ilk evlenme yaşı 1990'da 26.1 iken 2000'de 26.9 oldu. Kadınların eğitim düzeyi arttıkça evlenme yaşı da yükseliyor. İlk evlenme yaşı eğitimsiz kadınlarda 18 yaş altı ve 18-24 yaş, eğitimli kadınlarda ise 18-24 ile 25-29.

Kadınların eğitim düzeyi arttıkça boşanma nedenleri de farklılaşıyor. Eğitimli kadınlar aldatılma, şiddete maruz kalma ve madde bağımlılığı gibi erkeğe bağlı nedenlerle evliliklerini bitirme kararı alıyor. Eğitimsiz kadınlar ise çocuk sahibi olmamak, eşinin ailesi ile geçinememek, ekonomik olarak evin geçiminin sağlanamaması gibi aileyle ilgili sebeplerden boşanıyor.

-EĞİTİMSİZ KADINLAR GAYRİMENKULE YATIRIM YAPIYOR-

Araştırmanın ileri analizine göre, eğitimli kadınların kişisel gelirleri 400-1200 YTL arasında değişirken, eğitimsiz kadınlar 400 YTL den az kazanıyor.

Kazanılan gelirle mülkiyet arasındaki ilişkiye bakıldığında kişisel gelirleri 400 YTL'den az olmasına rağmen eğitimsiz kadınların, müstakil ev sahibi olma oranı eğitimli kadınlardan daha fazla.

Eğitimsiz kadınlar geleceğin garantisi olarak bağ, bahçe gibi gayrimenkullere büyük oranda yatırım yapıyor. Eğitimsiz kadının hemen hemen hiç otomobili bulunmazken, eğitimli kadınlar da eğitimli erkelerle karşılaştırıldığında çok az miktarda otomobil alıyor.

Eğitim seviyesinin yükselmesi ile aile içi geleneksel rol ve statü dağılımında da farklılaşmalar görülüyor. Geleneksel rol dağılımı eğitimli ve eğitimsiz tüm kadınların ailelerinde yer alıyor.

Günlük, yiyecek, içecek alışverişini eğitimsiz kadının ailesinde erkek yaparken, eğitimli kadın bu işleri de üzerine alıyor. Fatura ödenmesi ise tamamıyla her tür eğitim düzeyindeki kadın için erkeğin görevleri arasında kalıyor.

-EĞİTİMLİ KADINLAR BOŞ ZAMANLARINI KENDİLERİNE AYIRIYOR-

Boş zamanlarında eğitimli kadınlar, kitap ve gazete okuyup, spor yaparken eğitimsiz kadınlar, sosyal eğlence olarak nitelendirilecek etkinliklerde bulunuyor.

Eğitimsiz kadınlar boş zamanlarını öncelikle eşi ve çocuklarıyla geçirirken, eğitimli kadın ailesinin dışında arkadaşlarıyla da boş zaman faaliyetlerine katılıyor.

Anne ve babayla hemen hemen tüm gruplar sıklıkla görüşmekteyken, kardeşler söz konusu olduğunda eğitimsiz kadının kardeşleriyle görüşme sıklığı ayda bir kez ya da senede birkaç keze düşüyor.

Kayınvalide ve kayınpederle en sık eğitimsiz kadınlar görüşüyor. Büyükanne ve büyükbabaları ise sıklıkla eğitimli kadınlar ziyaret ediyor. Eğitimsiz kadınlarda bu oran çok düşük düzeyde kalıyor.

Amca teyze ve hala dayı gibi akrabalarla görüşme sıklığı ise senede birkaç kez ya da ayda birkaç şeklinde olmak üzere değişkenlik gösteriyor. Komşularıyla en fazla görüşenler, eğitimsiz kadınlar.

Eğitimli kadınlar, hemcinslerinin çalışmasından yana tutum sergilerken, eğitimsiz kadınlar ise çalışma hayatında kadının yer almasını desteklemiyor.

Kadinlar Hayattan En Cok Neyi Ister?



İkbal Gürpınar kadınların hayattan istediği 3 şeyi yazdı... İşte yazara göre kadınların hayattan istediği 3 şey...

Harun Reşit savaşta esir aldığı düşman Generale :

-Hayatını bağışlarım ama bir şartım var, der. 'Kadınlar hayatta en çok ne ister?' budur bilmek istediğim...

Bu sorunun yanıtını getir ; kurtar kelleni der. General sorar soruşturur bu çetin sorunun yanıtını aramaya başlar ve Kaf dağındaki bir cadının bunu bildiğini öğrenir.... Günlerce gecelerce at koşturur , cadıyı bulur ve sorar:

-Kadınlar hayatta en çok ne ister?
-Evlen benimle!!!!..... O zaman öğrenirsin ancak istediğini...

Bu ölümcül teklifi kabul eder General ve doğru yanıtı alır almaz koşar Harun Reşit'e ve :

-Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek ister!. Harun Reşit, generalin hayatını bağışlar ancak cadıya da evlenmek için söz vermiştir. İlk gece general bir bakar ki , o korkunç cadı dünyalar güzeli bir afete dönüşmüş .

Cadı : - Günün sadece yarısı güzel olabilirim, diğer yarısı çirkinim der. Ne dersin? Geceleri seninleyken mi güzel olayım, yoksa gündüzleri dışarıdayken mi?..

General: - Sen bilirsin kararı kendin ver der. İşte o an korkunç cadı sonsuza dek güzel bir kadın olarak kalır....

SONUÇ:

1.Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek isterler.
2.Özgür iradesiyle hareket eden bir kadın her zaman güzeldir.
3.İster güzel olsun, ister çirkin olsun her kadın aslında bir cadıdır. :)

Zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz , zeki bir kadına rastlarsanız zekanız gelişir. Hayat kat kattır. Babil'in Asma Bahçeleri gibi teraslar halinde yükselir ve bir terastan bir terasa sizi kadınlar götürür. Ve bugün durduğunuz teras, seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat yanınızdaki kadının terası, manzarası ve hayatıdır. Hayatınız seçtiğiniz kadındır!

Anne Babalara Ergenlik Rehberi



Boy, sivilce, şişmanlık, aşk... Hepsi ergenlik çağı sorunları! Uzmanlar, ebeveynler için ergenlikle baş etme rehberi hazırladı! Okuyun, ergenliğin çocuğunuz için kabus olmasını önleyin...

Dilleri bile farklı... Bizden farklı düşünüyorlar ve farklı şeylere gülüyorlar. Pek çok sorunları var. Boy, sivilce, şişmanlık, güzellik, çirkinlik, dikkatsizlik, aşk ve başarısızlık bunlardan sadece birkaçı. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de, geleceklerini belirleyecek sınavlarla karşı karşıya gelmek zorundalar...

Ergenlik dönemindeki gençler bu sorunlarla mücadele ederken, acaba aileleri ne ölçüde onların yanında olabiliyor? Peki ya siz? Çocuğunuzun davranışlarına gülüyor musunuz, kızıyor musunuz yoksa onu anlamaya mı çalışıyorsunuz? Bu dosyada, ergenlik sorunlarıyla başa çıkmanın formüllerini bulacaksınız. Uzmanlar sizin için bir çözüm rehberi hazırladı. Okuyun ve ergenliğin çocuğunuz için kabusa dönüşmesine engel olun.

ÇOCUĞUNUZ 30 SANTİM UZAYABİLİR!

Çocukların boylarının ne kadar uzayacağı, anne-babalarının boylarına bakılarak hesaplanıyor. Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, kısalığın kader olmadığının altını çiziyor ve ekliyor: Hormon tedavisiyle çocuğunuzun boyu yaklaşık 30 santim uzayabilir!

Ergenlik döneminde karşılaşılan sorunlar arasında, boy kısalığı başı çekiyor. Yaşadıkları sınav streslerine, yanlış beslenme alışkanlıkları da eklenen gençlerin boyları kısa kalıyor. Acıbadem Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi, Büyüme ve Ergenlik Bölüm Sorumlusu Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, ergenlik dönemi ve boy gelişimi hakkındaki sorularımızı yanıtladı:

ERGENLİK YAŞI DÜŞÜYOR

* Erken ergenlik nedir?

Son 10 yıldır, tüm dünyada ergenlik neredeyse çocuk yaşta yaşanıyor. Amerikan Time dergisi, geçtiğimiz günlerde bu konuyu kapak yaptı ve ergenlik yaşının tüm dünyada bir-iki yaş düştüğünü gözler önüne serdi. Normal şartlarda erkek çocukları ergenliğe ortalama 12 yaşında, kız çocukları ise 10 yaşında girerler. Kız çocuklarının adet görmeye başlamasıyla ergenlik tamamlanır. Yani sanılanın aksine, kız çocuklar için ergenlik adet görmekle değil, gögüslerin büyümesiyle başlar. Erken ergenliğe kız çocuklarında erkek çocuklarına göre daha sık rastlıyoruz. Vakaların çoğunda bir neden bulunamıyor. 8 yaşındaki minik kızınızın birden göğüsleri büyümeye başlayabilir. O noktadan itibaren kendisinin, erken ergenlik şüphesiyle incelenmesi gerekir.

Çevresel uyaranlar, aşırı miktarda tüketilen hormonlu gıdalar ve psikolojik nedenler erken ergenliğe yol açabilir. Erken yaşta ergenliğe giren kız ve erkek çocuklar, önce yaşıtlarından uzun olurlar. Ancak daha sonra boyları onlardan kısa kalır. Erken ergenlik bazen de normal zamanda başlar ancak 3-5 yıl sürmesi gerekirken, daha kısa süre içinde tamamlanır. Bunu yaşayan çocuklar, boylarının uzaması için yeterli süreleri olmadığı için, kısa kalma tehlikesi yaşayabilirler. Erken cinsel gelişim beyindeki merkezlerin uyarılmasına bağlıysa, çocuğa hormon tedavisi uygulanabilir. Ayda bir kerelik veya üç aylık enjeksiyonlarla uygun yaşa kadar ergenlik önlenir. Ailelerin hormon kullanımı nedeniyle endişelenmeleri son derece anlamsızdır.

BESLENME ŞEKLİ ÖNEMLİ

* Ergenlik gecikebilir mi?

Evet ve ergenlik gecikmesi nedeniyle, bazı çocukların boyları geçici bir süre kısa kalabilir. Erkeklerde 13.5 yaşında herhangi bir cinsel belirtinin başlamaması yani testislerin büyümemesi, kızlarda ise 1n yaşına kadar göğüslerin büyümemesi halinde; ergenliğin gecikmesinden söz edilebilir. Erkeklerde nadiren bazı genetik hastalıklar da, buna neden olabilir. Bu durum, özellikle kızlarda mutlaka incelenmeli, hormonal inceleme yapılmalıdır.

Kız çocuklarda ergenliğin gecikmesine yol açan başlıca hastalık; turner sendromudur. Ergenliğe girebilmek için vücutta belirli oranda yağ olması gerekir. Çocuklar genellikle ortalama 30 kg. olduklarında ergenliğe girerler. Çok zayıf çocuklarda ergenliğe girilmesinden sorumlu olan hormonların salgılanması yetersizdir ve ergenlik gecikir. Son yüzyılda birçok ülkede, adet görme ve ergenliğe girme yaşında, erkene kayma olduğu saptanmıştır.

Sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olanlar düşük olanlara göre, kentsel kesimse kırsal kesime göre ergenlik çağına daha erken girer. Ergenlik öncesinde beslenme yetersizliği olan çocuklarda, ergenlik dönemi gecikebilir. Zayıf ve kısa boylu çocuklar, şişman ve uzun boylulara göre ergenlik çağına daha geç girme eğilimindedir. Kör çocuklarda ergenlik daha erken başlar ve bu çocuklar daha erken gelişirler. Yüksek rakımlı bölgelerde yaşayan çocukların, deniz seviyesinde yaşayanlara göre ergenliğe daha geç girdikleri bilinir. Sıcak ülkelerde yaşayanlar, soğuk iklimde yaşayanlardan daha önce ergenlik belirtileri gösterir.

ERKEKLER DAHA ŞANSLI

* Ergenlik döneminde boy ne kadar uzamalıdır?

Kızlarda 20-25, erkeklerde 25-30 santimlik artış olur. Büyüme, ergenlerde kol ve bacağın üst kısımlarında başlar. Önce el ve ayaklar, sonra gövde, göğüs kafesi, omuzlar büyür. Genellikle baş çevresi 10 yaşından sonra büyümez. Genelde 3-4 yıl süren ergenlik dönemi daha kısa zamanda tamamlanırsa, çocuğun boyu kısa kalır. Kızlarda boy uzaması adetten önceki dönemde çoktur. Adet gördükten sonra, boy 5-6 santim daha uzar. Erkeklerde ise en hızlı boy artışı testislerdedir. Bu, 13-14 yaşlarında olur. Yani erkekler kızlara göre daha şanslıdır çünkü boy artışları 19 yaşına kadar sürer. 'Zirve büyüme hızı' denilen dönemde, boy 10 santim kadar uzayabilir. Kızlarda bu dönem ilk adetten hemen öncedir. Erkeklerde ise 13-14 yaşlarında yaşanır.

* Boyun kısa kalmasını engellemenin bir yöntemi var mı?

Eğer boy kısalığı büyüme hormonunun eksikliğinden kaynaklanan bir durumsa, çocuğun ilaç tedavisi görmesi gerekebilir. Bu tedavi sayesinde boyda, ilk yıl 12 santimlik, sonraki yıllarda ise 6-8 santimlik uzamalar sağlanabilir. Eğer tedaviye ergenlik döneminin hemen başında başlanırsa, çocuğun boyunu 30 santim uzatmak bile mümkün olabilir.
Ergenlik dönemindeki gençlerin çoğu, yüzlerini kaplayan sivilceler nedeniyle kendilerini kötü hissediyor. Prof. Dr. Büyükgebiz, gençleri uyarıyor: Kozmetik ürünler peşinde koşmayın! Sivilcenin ilacı sudur. Yüzünüzü bol bol yıkayın!

Acıbadem Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi, Büyüme ve Ergenlik Bölüm Sorumlusu Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, ergenlik döneminde en fazla görülen sorunlarla ilgili sorularımızı yanıtladı:

* Ergenlik sivilceleri neden ve ne şekilde oluşur?

Sivilceler veya tıbbi adı ile akneler ergenlik döneminde en sık rastlanılan sorunlardandır. Bu dönemde kız ve erkekler, çevre ve yaşıtları tarafından beğenilme arzusu içindedir. Aknelerin oluşumu görünümlerini bozar ve güven kaybına yol açar. Akneler ergenlik döneminde yüz, sırt ve göğüste az veya çok sıklıkta ortaya çıkabilir ve mikrop kapmazsa yani enfekte olmazsa kendiliğinden geçer. Akneler, özellikle 20 yaşından sonra kendiliğinden geçer. Akneler kızlarda daha çok görülür. Ergenlik sivilcesinde genetik yatkınlık söz konusudur. Ailesinde şiddetli aknesi olan gençlerde daha sık gözlenir. Ergenlikte salgılanmaya başlayan seks hormonları nedeniyle, yağ bezi üretiminde artış olur. Zaten kısmen kapalı olan gözeneklerde yağın da birikmesi ile tıkaçlar oluşur. Tıkaç nedeniyle deriye açılamayan ve artmış yağ üretimi yüzünden gerilen folliküller patlayarak, deride iltihabi reaksiyonun daha da artmasına sebep olurlar.

NEMLENDİRİCİ SÜRMEYİN

* Ergenlik sivilceleri geçici midir? Zamanla artarlar mı?

Besin maddeleri içindeki yağlı gıdaların, çikolatanın ve kuruyemişin akneyi arttırdığı söylense de, kesin kanıt yoktur. Akneyi arttıran en önemli faktör strestir çünkü stres kortizon salgılanmasını arttırır. Kızlarda adet öncesinde de akneler artmaktadır. Ergen kızların yüzde 70'inde akne görülür. Kullanılan kozmetikler akneyi arttırır. Gece kremi gibi yağlı nemlendiriciler de akneyi arttırır. Doğum kontrol hapının da, akneyi arttırıcı etkileri vardır. Akneleri sıkarak temizlemek önerilmez çünkü kıl follikülü patlayabilir. Derideki iltihabi reaksiyon artar ve ciltte iz kalır. Ayrıca mikrobik olmayan sivilceler de iltihaplanabilir. Yüzü yıkamak, deri üzerindeki yağ miktarını azaltır. Deri üzerindeki yağın azalmasının temizlik hissine neden olması ve yağlı görünüşü düzeltmesi önemlidir. Aknesi olan her ergen, yüzünü kuruluğa yol açmayacak şekilde kremli sabunlar veya nötral PH temizleyiciler ile günde 2-3 kez yıkamalıdır. Bu en etkili ve en kolay sivilce ilacıdır. Aknesi olan ergenler için özel bir cilt bakımı yoktur. Kozmetik kullanımı akne sorunlarını arttırabileceğinden, aknesi olan bireylerin bu konuda daha seçici davranmaları gerekir. İltihaplanmış sivilceler uygun şekilde tedavi edilmezse, iz bırakır. Bu durumda dermatolog desteği gerekir.

TİROİT BEZLERİNE DİKKAT!

* Ergenlik döneminde gençlerde en sık görülen hastalıklardan biri de guatr. Bu hastalık neden bu kadar yaygın?

Bu soruna gençlerde çok sık rastlıyoruz. Tiroit bezi normalden fazla büyürse ya da değişik nedenlerle aşırı çalışırsa, guatr ortaya çıkar. Bazen boyunda şişlik şeklinde gözle görülebilir. Eğer tiroit hormonları yetersizse halsizlik, yorgunluk, üşüme ve tembellik gibi belirtiler ortaya çıkar. Tiroit bezi fazla çalıştığında ise terleme, taşıkardi ve çarpıntı gibi belirtiler görülür. Özellikle okul çağındaki ve ergenlikteki kızlarda, Hashimato hastalığı denilen guatr çok sık görülür. Sebebi; vücudun tiroit bezine karşı antikor yapmasıdır. Kızlarda erkeklerden, 5-8 kat daha sık görülür. Tedavisi zor değildir. Bazen yalnız takip edilir, bazen de tiroit hormon tabletleri ağızdan verilerek guatr küçültülür.

* Ergenlik döneminde gencin sırtında oluşan kambur, sonradan geçer mi?
Ergenlik dönemine ilişkin bir diğer dikkat çekici husus; duruş şeklidir. Özellikle kız çocukları memelerini saklamak için, kanmbur durur. Bu duruş şekli düzeltilmezse, ileride kalıcı olur. Ergenlere kendine güven azlığını belirten bu duruşu düzeltmeleri gerektiği hatırlatılmalıdır. Gerekirse ayna karşısına geçirilerek, kambur ve dik durduğundaki pozisyonları, ergene gösterilmelidir.

SERT HAVLU KULLANMAYIN

* Ergenlerin saçlarındaki kepekleri geçirmek için ne yapmak gerekir?
Haftada en az bir veya iki defa saçların yıkanması ve diğer günlerde de fırça ile taranarak saçların arasına giren tozlardan, kir ve ölü kıllardan arındırılması gerekmektedir. Saç kurutmak için kullanılan havlular sert olursa, saç uçları çatallanabilir. Elektrikli kurutucu aletlerin ve fön makinelerinin saça çok yakın tutulmaması gerekir. Bunların saça ve saçlı deriye zararları dokunabilir. Yanmalara neden olabilirler.

Çocuklarımıza Dikkat!



Psikolog Eyüp Yeniyıldız çocukların suçtan korunmalarına yönelik dikkat edilecek hususları ailelerle paylaştı.

Ordu bölgesinde uzun süredir Suça karışmış ya da suçtan zarar görmüş
çocuklarla adli süreçte mesleki çalışma yapan Psikolog Eyüp YENİYILDIZ

Suça karışmış çocuklarda ortak olarak gördüğü en önemli özelliğin
parçalanmış aileden gelmiş olmaları ya da aile içi iletişimin zayıf olduğu
ebeveynlerin çocukları olduğunu söyledi.

Benim çocuğum kötü şeylere karışmaz demeyin!

Ailelerin eğitim düzeyi ve yaşadıkları sosyal çevre ne olursa olsun
çocuklarla iyi diyalog kurulmadığında gelişim dönemlerin belirli
bölümlerin de çocukların kolay bir şekilde suça karışabileceğini ya da bir
suçtan mağdur olabileceğini, belirten Yeniyıldız Çocuklarımızı
tehlikelerden korunmanın en etkin yolu onlarla kurulan sürekli iletişim
kurmaktır dedi.

Çocuk yetiştirmede işlerin her zaman yolunda gitmesini beklemenin doğru

olmadığını hatta gelişimin doğal gereği olarak bazen işlerin yolunda
gitmemesi gerektiğini bu dönemlerde ailelerin kaygıya kapılmadan
çocuklarını anlamaya çalışarak dinlemenin önemine değinerek; Sorun olmasın diye beklemek yanlış bir anlayıştır. Sorun ve problemler yaşamın normal akışında olur sorun ve problem çözme yetisini doğru davranış modeliyle çocuklarımıza öğretmemiz gerekir.

Çoğu zaman rutinleşen iş ve yaşam akışı içinde çocuklarımızın ihmal edilebildiğini ihmalin ise ileride telafisi güç sonuçlar doğurabildiğini; İstisnai aileler dışında (çocukları istismar eden aileler dışında) hiçbir ailenin çocuklarının suça karışmasını istemeyeceğine belirterek Gerektiğinde çekinmeden çocuk yetiştirme konusunda uzmandan yardım almaları tavsiyesinde bulundu.

Çocuklarımıza sevgi gösterimi konusunda cimri olmayalım

Çağrısında bulunan yeniyıldız.Yaşamın ilk yıllarında Çocuklara
gösterilmeyen sevginin ilerleyen yıllarda aileye ve topluma problem
davranış olarak dönmesinin olasılığına değinerek.

Ailelere şu önerilerde bulundu.

Sabırlı olun. Bir çocuk öfkeli olsa bile, kendisine konuşma zamanı
tanırsanız sakinleşecektir. Size bir sorunla gelen çocuk şikayetinin
ciddiye alınacağını hissetmelidir. Bir çocuk için kötü olan ilk şey ailem
beni anlamıyor düşüncesidir.

Çocuklarınızın arkadaşlarını tanıyın. Paylaştıkları ortamın nereler
olduğunu gözden geçirin. Çok sıkı şekilde dizlerinizin dibinde tutmaya
çalışmadan, orta bir yol izleyerek iletişim çevresini kontrol edin.
Çocuklarımızı suç ve suçludan korumaya çalışırken psiko-sosyal
gelişimlerini engelleyici yasak ve kurallarla dolu uzun bir liste yerine
karşılıklı diyalog ve önerilerle birlikte yaşamayı tercih edelim.

Kadinlar ve Erkekler



Kadın ve erkeğin hormonal farklılıkları onları bir araya getirdiği gibi, birbirinden uzaklaştıran tuzak ve virajlarla dolu. İşte evlilik gemisini batıran nedenler...

Kadını mutsuz eden nedir? Erkeğe taht kuran kadınlar...

Evliliği sağlam temellere oturtmak için kadınla erkeğin birbirlerinin özlerini anlaması şart. Sevgi, özveri ve farkındalık isteyen evlilikte erkekle kadının dünyasına Prof. Dr. Nevzat Tarhan ışık tuttu. Kadınlar ne ister? Asırlar sürecek bir yazı dizisi olurdu herhalde. Kadınlar kadar karmaşık yapıya sahip olmayan erkekler de bu dizinin ana kahramanı... 'Ana' ve 'töre' aslında hayatımızın mihenk noktaları. Evlilikler parmak izi gibi çiftlere göre farklılık gösterseler de belli kurallar ve karakterler var başrollerde. İnsanı çözebilmek beynin tamamını anlayabilmekten geçiyor ki, o da henüz bilim insanlarınca aşılamadı. Bize kalan varolanı anlayabilmek. Erkekleri yetiştiren, onlara iyi ya da kötü baba, eş, evlat rollerini biçen de yine kadın.

KADINI MUTSUZ EDEN KENDİSİDİR

Sizce kadını en çok ne mutsuz eder?

İnsanoğlu sorunlarını çözümlemede mucize aramaya çok yatkındır. Kolay ve zahmetsiz çareleri çok sever. Meselenin sorumluluğunu kendi dışında bir sebebe bağlar. Mesela "büyü" der, "nazar" der, "sihir" der ve mesuliyetten kaçar. Bilhassa mutsuz olan kadınlar sorunu ekonomik problemler, eşinin anlayışsızlığı ve sevgisizliği gibi sebeplerde ararlar. Böylece hiçbir şey yapmamak için iyi bir özre sahip olurlar. Ancak bir insan kendini tanımayı başardıkça kendisine yardım edecek böylece başı daha dik duracak, daha güçlü ve mutlu olacaktır.

Kadınlar neden erkeklerden şikayet eder?

Bunun arka planında erkeklerin kendilerini beğenmesine olan ihtiyaçları yatar. Kadın erkeği değiştirmek için hep yakınır. Oysa sızlanmak yerine plan yapıp adımlar atsa daha kolay bir dönüşüm olduğunu görecektir. n Erkeğe bağlanarak kişilik kazanan kadın modelleri var.

Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir kadın tarafından düşünülmek ve onun tarafından değer görmek erkek için hoş bir durumdur. Fakat bu tek taraflı işlerse bir müddet sonra erkek karısını yetersiz görmeye başlar. Kadın bir erkeğe bağlanarak değil, erkeğin eksiklerini tamamlayarak sevilir ve önem kazanır. Ama erkeğin de kendi eksiklerini tamamlamasına fırsat vermesi şartıyla. Kadın eşine bağlanarak şahsiyet kazanmak yerine kendisi olarak, kendisini geliştirerek, sosyal ve eğitici bir rol üstlenerek kalıcı bir yer edinir. Çünkü bağlanmak kolaycılıktır. Zor olan çaba sarfetmektir. Bu hem kendisini iyi hissetmesi hem de evliliğinin geleceği için faydalıdır.

ERKEĞE EVDE TAHT KURANLAR

Erkeğinin sözünden çıkmayan eşlerin psikolojini yorumlar mısınız?

Hayattan korkan, özgüveni eksik kadınlar eşlerinin her dediğine evet derler. Duygularını bastırırlar. Kendi kişilik sınırlarını yok sayarlar. Sabırlı olmayı, içine kapanık olmak olarak algılarlar ve ruh sağlıkları bozulur. Erkekde hep almaya alıştığı için bencilleşir. Eşinin duygularını önemsememeye başlar. Başka arayışlara yönelir. Eşinin haklı ve mantıklı isteklerine karşı kendi fikrini söyleyebilmesi kadının benlik saygısını artırır.

Evlilik gemisini ne batırır?

Beklentiyi yüksek tutmak. Herkesin çok başarılı olduğu bir aileden gelen veya mükemmeliyet duygusu yüksek bir kadın eşinin eksiklerine odaklanır. Sürekli onun başarısızlıklarını vurguladığından eşinin evi sığınak gibi görmesini engeller. Dürüst, çalışkan, şefkatli yönlerini göz ardı eder parasının azlığından yakınır. Birçok evlilik bu yüzden yıkılmıştır. Erkekte güvensizlik ve yetersizlik, suçluluk duyguları oluşturan, tatmin edilemeyen kadın geçimsiz olarak bilinir. Böyle bir zor kişilikte biriyle yaşayan erkeğin evlilik gemisini yürütmesi büyük beceri gerektirir.

EŞiM BENi ANLAMIYOR YAKINMASI

Ego ve kadın ürkütücü oluyor yan yana gelince ama, soruyoruz Prof. Dr. Nevzat Tarhan'a, kadının ego doyumunu ne artırır? Kadınlar en çok erkeklerin onları dinlemediği ve anlamadığından yakınır. Kadının ilişkideki önceliği paylaşmak ve yakınlık hissetmektir. Erkeğin ise yetenekli, yeterli ve güçlü olduğunu hissetmesidir.

Erkekler doyumu başarıda bulurken, kadınlar paylaşma, değer verilme ve önemsemede yaşarlar. Bir kadın eşinin gelişmesine yardımcı olmayı, eksiklerini gidermeyi görev bilir, bunun için çalışır. Bu doğaldır. Kadın böylece eşini koruduğunu düşünür. Erkek ise karısını kendisinin yönettiğini düşünmeye başlar. Yeterli olduğunu kanıtlama çabasındaki erkeğe kadın yardım önerdiğinde erkek yetersiz algılandığını zanneder. Kadın, erkek istemeden öneride bulunursa bu erkekte güçsüzlük duygusu uyandırır. Bir kadın erkeğe kendisini iyi ve yeterli hissettirir, ‘kontrol bende’ duygusunu yaşatırsa o erkeğe çok şey yaptırabilir.

Eve Kapatılan Cocuklar Sorunlu Oluyor



Çocuk ergen psikiyatri uzmanı Dr. Serdar Alparslan “Günümüzde büyük ailelerin yerini çekirdek aileler aldığını ve büyük şehirlerde komşuluk ilişkileri azalması sonucunda çocukların evlerde bakıcılarla kaldığını” belirterek artık “Gitgide çocukların evde bir hapis hayatı yaşamaya başladığına” dikkat çekti.


Memory Center Nöropsikiyatri Merkezi’nden Dr. Alparslan şu görüşlere yer verdi:

Kendi yaşıtlarıyla oyun oynayarak geçirmesi gereken çağları evde büyüklerle geçirmekte ve tam bir eğitim alamamaktadır. Çünkü kendi arkadaşlarıyla oynarken yaptığı mücadele ve birbirlerinden öğrendikleri değerleri almamış oluyor.

Asosyal çocuklar

Arkadaşlarından uzak kalan oyun yoluyla onlarla mücadele ederek hayatı öğrenemeyen bu çocukların “Asosyal çocuklar olarak yetişmesine neden olduğunu” vurgulayan Dr. Serdar Alparslan “Bu çocuklar daha sonra okulda ve toplumda uyum problemleri yaşamakta ve dışlanmaktadır.” dedi.

Çocukların uyum problemleri yaşamaması için “kreşe gönderilmesi çok önemlidir” diyen Alparslan “Ailenin tamamlayamadığı eksikleri kreşte kendi yaşıtları tamamlayacaktır.” görüşünde. Kreşe giden çocuklarda toplumsal öğrenme başlayacak ve topluma uyum daha kolay sağlanacaktır.

Ailelerin çocuğa olan yanlış tutumlarının düzeltilmesi için eğitilmesi çok önemlidir. Evde her türlü imkanı ve bakıcıyı sağladığını düşünen aile bazen yanılabilir. Aile büyüklerinin de müdahalesiyle her istediğini elde eden rekabet duygusu yaşamayan çocuk sınırlarını bilememekte ve aynı ilgiyi toplumdan beklenmektedir. Dr. Alparslan “Evde gördüğü ilgiyi ve mücadelesiz elde ettiği şeyleri dışarıda bulamayan çocuğun bu nedenle depresyona girdiğini ve hayatının olumsuz etkilendiğini” söylüyor ve “Aileleri bu konuda duyarlı olmaya çağırıyorum” diyor.

Servet harcamadan güzelleşmenin 7 sırrı



Kadınların güzel görünmek için para harcamasına gerek olmadığını söyleyen uzmanlar, gereksiz bakım ürünlerinin cilde zarar verebileceği uyarısında bulunuyor.

Uzmanlara göre, sağlıklı beslenme, güneşe çıkmadan mutlaka meyve yenilmesi, egzersiz yapmak, günde en az 8 saatlik uyku, cilt temizliği, stresten uzak bir yaşam tarzı, sigaradan uzak durmak kadınlar için güzellik merkezlerine servet harcamadan güzel görünmenin 7 sırrı.

Kadınların daha güzel görünmek için nemlendirici, kırışıklık azaltıcı krem, leke giderici serum ve daha bir çok yöntemi ciddi paralar harcayarak kullandığını dile getiren Memorial Suadiye Tıp Merkezi Dermatoloji Bölümü Uzman Doktor Vildan Şengöz, "Vücut seti, bakım kürü derken cüzdanlardaki para, işe yaramayan bakım ürünleri ile uçup giden güzellik hayalleri gibi buhar olup uçuyor. Kozmetik ve bakım ürünleri kullanmadan sağlıklı bir cilde sahip olmanın yolları var. Cildimiz açısından bunu yaparken pahalı kozmetiklere ve bakım ürünlerine avuç dolusu servet harcamak gerekmez. Basit alışkanlıklar edinerek cildimizi yıllarca sağlıklı ve ışıltılı koruyabiliriz." ifadesini kullandı.

Çevre kirleticilerinin sebep olduğu olumsuz etkileri ortadan kaldıran antitoksidan maddelerin en çok kırmızı ve turuncu renkli meyve ve sebzelerde bulunduğunu belirten Şengöz, "Bunların kızartılmadan, aşırı haşlanmadan tüketilmesi, posa ve vitamin desteği yapar. Cildin canlı ve parlak görünmesini sağlar. Fast food tarzı, kızartılmış, doymuş yağ oranı yüksek gıdalar ve alkollü içecekleri tüketmek doğru değildir. Özellikle sardalya, alabalık ve ton balığı gibi yağlı balıkları haftada iki kez yemek doğrudur." diye konuştu.

Düzenli yapılan egzersizin sağlıklı kan dolaşımını sağladığın aktaran Şengöz, bunun da açık damarlar ve iyi beslenen toksit maddelerden arınmış sağlıklı bir cilt anlamına geldiğini ifade etti. Egzersizin 20. dakikasından sonra vücudun mutluluk hormonu adı verilen endorfin salgıladığını belirten Şengöz, "Açık havada yapılan düzenli ve sürekli egzersiz, cilt renginizi güzelleştirir.Cildinize parlaklık ve ışıltı kazandırır" şeklinde konuştu.

Günde en az sekiz saat ve derin uykunun cilt güzelliği için son derece önemli olduğunu aktaran Şengöz, "Cildimiz uyku sırasında salınan hormonlarla kendini tamir eder. Yapılanmasını düzenler ve yenilenir. Kısa ve düzensiz uykular, alkol veya uyku ilaçları alınması uyku kalitesini bozar. Cildin güzelliği olumsuz etkilenir." dedi.

Bol su içmek, sudan her şekilde faydalanmanın önemini vurgulayan Şengöz, 60 kilogram civarında bir erişkinin günde yaklaşık olarak 1,5-2 litre civarında su içmesi gerektiğini aktardı. Suyun dolaşımı desteklediğini ve alınan besinlerin özümsenmesi için gerekli olduğunu belirten Şengöz, sözlerini şöyle sürdürdü: "Aynı şekilde zararlı maddelerin atılması için suya ihtiyaç vardır. Suyla yapılan terapiler bizim geleneğimizde vardır. Hamamlarda yüzyıllarca geleneksel temizlenme ve bugünün peelingi olan keselenmeyle atalarımız pırıl pırıl ciltlere sahip olmuştur. Benzer şekilde; spa merkezlerinde, hamamlarda, termal tesislerde banyolar veya masajlarla sudan faydalanmak cilde bakım yapacaktır. Ayda bir kese yapmak ciltteki ölü hücreleri uzaklaştırır. "şeklinde konuştu.

Kadınlar için sağlıklı bir cilde sahip olmanın bir diğer sırrı da stresten uzak durmak. Çağımızda hemen her hastalığın başlıca sebepleri arasında gösterilen stres, cildin bozulmasını da hızlandırıyor. Mutluluğun her zaman insana ışıltı verdiğini belirten Uzm. Dr. Şengöz, "Gülümsemeyi, kahkaha atacak olayları yakalamayı bilmek, hayatın olumlu yanlarını görmeyi başarmak, dostlarla ve sevdiklerimizle birlikte olmak stresi azaltır. Stres bize sadece kırışıklık, gri- sarı bir cilt verir. Mutlu olayı bilmek önemlidir." Şeklinde konuştu.

Sigara ve dumanın içindeki toksik maddelerin cildin rengini kaybetmesine sebep olduğunu vurgulayan Şengöz sözlerini şöyle tamamladı: "Sigaranın ve dumanının içerdiği toksik maddeler hem bağ dokusunun bozulmasına hem de cildin rengini kaybetmesine neden olur; kırışıklık ve leke oluşumunu hızlandırır. Sigara kullanmamak ve içilen ortamlardan uzak durmak sağlıklı bir cilt için gereklidir."